İran: Bizim Sadık Yarimiz

Created with Sketch.

İran: Bizim Sadık Yarimiz

-Ya o değil de, bir Tubakız vardı ne oldu ona?

Geldim sevgili okurlar geldim! Biz yeni bir İran yolculuğu için hazırlanırken, seferin ikinci kısmını yazmaya geldim.
Yeni bir yolculuk mu?
Her şeyi anlatacağım.
Hatta bir kısmını geçenlerde anlatmıştım bile.
Ekvador’da sülalem rahad bir şekilde ekmek elden su gölden yaşıyorum biliyorsunuz ki. Hiç hıçkırmadan ağlamadan sümkürmeden yazdığım Ekvador yazımın ikinci kısmında olup biteceklerle ilgili tonla detay verdim. Ama Alpsiz bir seferi yazmak gafletinde bulunmuş olsam da, paylaşmak pek de içimden gelmedi. Yine de ah canım nerelerdesin her şey yolunda mı derseniz aha burada! Her şey tüm çıplaklığıyla burada ve burada!


Önceki bölümlerde neler mi oldu? Ben ömrümce merak ettiğim topraklarda, to do list’ime bir tik daha atarak en sevdiğim işi yapıp ikimiz için güzel anılar biriktirir iken, Alp enayi gibi bir gittiğimiz yere üçüncü kez gidip uzun yol bütçemizi çar çur ediyordu. Söz konusu insan sevgili yoldaşım bile olsa, bu erkekler pek de akıllı değiller galiba sevgili okurlar. Otur işte evde, bekle beni. Sırf ben gittim diye, gitmek için niye gidiyon!

Neyse, ben burada günümü gün eder iken Alp yolculuk için bir yandan eksiklerimizi tamamlıyor. Hayat bence de müşterek sevgili okurlar.

Sürprizli İran Seferinin ilk bölümünde sizlere Kermanşah’tan veda etmiştim en son.
Sonrasında ise birkaç güzel yol sonrası Qom denen o sevimsiz mollalar kentine vardık. Qom’da elbette ki kalmayacaktık, geceyi geçirip önce Kashan, sonra Isfahan’a sürecektik. Çünkü Isfahan’da bizi seferin ilk günlerinden beri hasretle  bekleyen  çok  değerli host’umuz  Foruzan  var. Çünkü orada Alp tadını pek beğenmese de büryani yemek var. Çünkü orada bana sürpriz bir doğum günü partisi yapılma ihtimali var. Bunu bilahare anlatacağım. Sürpriz bizim neyimize.

P1030279 kopya.jpg

Qom’da ise afedersiniz bir yığın molladan gayrı bir bok yok. Fakat biz geçeceğimiz her kent için öncesinde Couchsurfing’den istek yolluyoruz. Tutturursak kalıyoruz, yoksa da çadırımız var şükür.
Bir abamız var atarız, nerede olsa yatarız sevgili okurlar.
Qom’a da akşamın bir vakti varıp fellik fellik kamp yeri ararken parklarda, taa çok önceden istek yollayıp İran numaramızı da yazdığımız biri son anda döndü bize. Buyrun gelebilirsiniz diyip konumunu yolladı. Eğer var ya çadırı kurmuş olsaydık hayatta kabul etmezdik davetini, ama zaten bir yer bulamamıştık ilaç gibi geldi. Bir de en son Tikab’da bize nikah kıymaya çalışan Mehdi abinin evinde yıkanmışız, yorgunuz açız kokuyoruz…
Hatırlarsınız ama, ben gül kokuyorum Alp ise mis gibi tuzlu çekirdek…

P1030293 kopya.jpg

Neyse hemmen Mehdi’nin yolladığı konuma sürdük. Oha bu da mı Mehdi? Bu Mehdi Iraklı ama. İran’a çalışmak için gelmiş, sanırım en tuhaf Couchsurfing tecrübemiz. Biz Mehdi’yi bulunca evi de bulmuş olmayı umuyorduk ama meğer Mehdi orayı buluşma noktası olarak belirlemiş sadece. Bir arabaya atlayıp, bizi de peşine taktı. Benim ödüm kopuyor o keşmekeş trafikte izini kaybederiz diye. İran’da çünkü çoğu kişinin en büyük eğlencesi arabaya binip turlamak. Ciddiyim. Hiçbir yere varmayı amaçlamaksızın arabayla üç dört saat şehirde gezinip geliyorlar bi. Alp düzgün adamdır ağzından küfür falan çok çıkmaz ağzı bozuk  olan  benimdir, ama bu İran trafiğinde ömrümce işitmediğim küfürlerin sevgili yoldaşımın o kutu gibi ağzından döküldüğüne tanık oldum. Cidden korkunç. Hele de akşamları. Hele de motor için.

P1030838 kopya.jpg

İran’a motosikletle gelmeyin valla sevgili okurlar. Başka yerlere motorla gidin ama buraya gelmeyin.
Bir de mollaların hemen hepsinin motoru var burada, ne bileyim o kostümleriyle biniyorlar eteklerine falan takılıp düşseler, al başına belayı. Sandaletle biniyorlar hem de. Sandaletle o garip kostümle  biniyorlar ama motora hanımıyla binen molla görmedik hiç. Tek Başına da Olur‘un izinden mi gidiyordur nedir bu mollalar?
Hanımınla da olur molla bey, hanımınla da olur. Sen yeter ki dene.

P1030292 kopya.jpg

Neyse yaklaşık bir saat şehir turundan sonra gecenin bir körü Mehdi’nin evine vardık. Bu arada Mehdi varış yolunda, binmiş olduğu arabadan inip başka bir arabaya geçti. Çalıntı araba mıdır, bir işler mi çeviriyordur nedir ama yol da epey uzayınca biz hafiften tırstık, ama asla renk vermedik. Renk vermediğimiz Mehdi değil bu arada, birbirimize renk vermiyoruz. Ben hele, kuyruğu hep dik tutarım sevgili okurlar. Cevvalliğime halel gelmesin diye Alp’e hiçbir şey çaktırmam. Ama sanırım o gece Alp’le değil de yalnız olsaydım asla Mehdi’nin peşine takılmazdım. Ümraniye sapığına benziyor çünkü Mehdi. Yanındaki arkadaşı ise onun en pis sırlarına tanık olmuş gibi sinsi ama sadık. Atıyorum o gece Mehdi bize bıçağı taksa, bu şerefsiz hayatta satmaz Mehdi’yi, öyle bir ilişkileri var.

P1030505 kopya.jpg
(Mehdi sizi sıktıysa buyrun iki manzara bakın.)

Velhasıl, Mehdi’nin öğrenci evini andıran az eşyalı pis evine adım atınca korkularımız az da olsa dağıldı. İran’da bize çay ikram edilmeyen tek bir günümüz geçmedi ama kolpa Mehdi bize çayı sallama şekilde ikram etti. İran’da sallama çay ha? Allah seni kahretmesin sapık suratlı Mehdi. Geldiğin yere geri dön. Bu neyin özgüveni?
Bu arada ben çaydan nefret ederim, ağızda bıraktığı o kekremsi tattan hele, tiksinirim. Ama İran çayları içimi kolay, aromatik ve apaçık. Bu nedenle bardak bardak içiyordum her seferinde. Ama bu serefsiz Mehdi’nin verdiği çay zıkkımın kökü kadar lezzetsiz. Ayıp olmasın diye içiyoruz ama. Mehdi ters adam, belli mi olur.

P1030517 kopya.jpg
(Mevzu uzayacak, çarpıya basıp çıkmayın diye manzaraya devam)

Çaktırmadan evi inceliyorum ben, yatma düzenini kuruyorum kafamda. Bu iki sapık salondaki kanepelerde yatsa bize de odadaki yatağı verseler, sabaha eşyalarımızı çalmaları çok kolay olur. Kanepelere biz geçsek bu kez de çift kişilik yatakta koyniş koyniş yatmayı onlar kabul eder mi acaba?
Ben böyle kafamda yatış düzeni kurarken Mehdi, hadi bize müsade, ben eve gidiyorum diyip anahtarı bize bırakıp kapıyı çekti ve bizi iki gün boyunca ne aradı ne de sordu. Alllaaah, ev boş sevgili okurlar, ev boş!
Mehdi o evi ne amaçla kullanıyordu, nasıl bize teslim etti hiç sorgulamadık, günlerin yorgunluğunu o ikiz yatakta attık, duş aldık, haftalar sonra ilk kez gerçek bir ocakta yemek yaptık. Canımız sıkılınca Qom kentindeki mühim yerleri şöyle bir ziyaret ettik. Benim pek ilgimi çekmedi açıkçası. Zaten Mehdi’yi bulmasaydık burayı pas geçecektik. Bu arada bir Meşhed’de bir de Qom’da kafanızı sıkı sıkı örtmelisiniz sevgili okurlar. Gerçi bunları Tuğçe abladan başka okuyan kadın okur yok, üzülüyorum. Beni neden okumuyorsunuz bacılar? Adam içinde kaldım burada hep.

P1030294 kopya.jpg

Neyse, gafanızı sıkı sıkı örtün diyordum Qom’a gelirseniz. Ben mesela Shustar’da bir ara daralıp tişörtle oturmuştum parkta ama, Qom affetmez. Biz camilerde avluda dolanırken mollalar habire Alp’i uyarıyorlardı, hanımının saçı görünüyor diye. Hahaha.
Ne saçım mı görünüyor, hiç fark etmedim molla bey sağ olun.


Radikal Şiilerin kapı öpmek gibi, secde ederken alınlarını taşa değdirmek gibi ritüelleri var. Saygısızlık olmasın diye çekemedik bir de büyük camilere asla fotoğraf makinasıyla almıyorlar, a gerizekalılar şu telefon ne kadar iyi fotoğraf çekiyor haberiniz var mı?
Ama gene de makinadan çok korkuyorlar. Hatta bazen görüntüleri görmek istiyorlar. Böyle bir yetkileri yok, onlara hadi lan oradan diyip devam edebilirsiniz.
Azıcık agresifleştim kusura bakmayın, çünkü diğerlerine nazaran daha kutsal sayılan o camilere girişte bana pek kibar davranmadılar ben de itleştim sevgili okurlar. Hatta o en mühim kabul edilen Hz. Fatma Türbesine (Holly Shrine) hiç girmedim bile. Çadır örtüp girmeniz gerekiyor. Tabii ki örterim. Ama bunu bazen çok da nazikçe ve tatlı bir bakışla söylemiyorlar. Güceniyorum ben de o zaman.
Ay güceniyormuşum… Çok da umurlarında. Neyse işte ben dellenip girmiyordum, kapıda Alp’i bekliyordum.

P1030311 kopya.jpg

Sizi Kashan’dan birkaç hoş eserle baş başa bırakıp Isfahan’a doğru uzanayım sevgili okurlar. Bu benim Isfahan’a ikinci gidişim ve seferin başından beri Alp’e öve öve bitiremiyorum. 

P1030323 kopya.jpg

Isfahan’da Se A Se Pol var, Nakş-ı Cihan var, Ermeni mahallesi var, sallanan minareler var… Ben bunların hepsini Turna Travel için yazdım, pek yakında Turna.com‘a girip okuyabilirsiniz.
Ne, sonunda o çok istediğin adı sanı duyulmamış bir dergide seferlerini yazmak hayalin gerçek mi oldu Tubakız?
Bilemiyorum sevgili okurlar, daha değil. Bu sadece Turna Travel’ın büyük jestine karşı verdiğim minik bir karşılık.

20170409_221657.jpg

Bu köprünün mimarı, çok çalışıp Fars eline vali olmuş bir zamanlar köle  olarak İran’a gelmiş Allahverdi Han diye biri. İsmi ne güzel de mi, küçükken bulduğum tavşanıma bu adı vermiştim ben de. Evinde kaldığımız Foruzan’ın annesi de Gürcü asıllı olduğundan köprüyle ilgili epey efsaneler dinledik. Otuz üç gözü var ya mesela, işte Gürcü alfabesindeki otuz üç harften geliyormuş bu.
Ah Tubakız, yine Vikipedi’de bile yazmayan bilgilere akılları aldın. Helal!

P1030436 kopya.jpg

Nakş-ı Cihan’ın ise ben henüz Kızıl Meydan’ı görmediğim için gezegenin en güzel kent meydanı olduğunu söylememe lüzum yok herhalde. İslam Devrimi’yle beraber her güzel yapının adı Humeyni olarak değiştiğinden, Nakş-ı Cihan da bu değişimden nasibini almış.
Yav Cihanın Haritası manasına gelen bir isim varken, kim Humeyni adını kullanır ki meydan için. Neyse ki kimse buranın eski adını unutmamış, liberali, sağcısı, muhafazakarı anarşisti herkes hâlâ Nakş-ı Cihan adıyla anıyor. Bu bile iyi bir şey.

20170410_133926.jpg

Şu da büryani. Alp tabii ki hâlâ buna söyleniyor. Damak tadlarımız benzeşir ama büryani bizi hüsrana uğrattı. Alp’e her seferinde Isfahan’ı ayrı, büryaniyi  ayrı övüyordum. Ben ilk yediğimde de çok sevmiştim ama ne bileyim bu kadar pahalı olduğunu, ısmlarlamışlardı bana. Belki de beleş diye öyle tatlı gelmiştir ilkinde. Birlikte gittiğimizde ise, evinde kaldığımız dünya iyisi Foruzan’ın kardeşi Purya ile birlikteydik. Ben tabii sevincin doruklarındayım gene beleş yiyeceğimizi düşünüyorum. Nereden bileyim Purya’nın misafirperverlikten, bonkörlükten bihaber bir davar olduğunu. Yav misafire hesap mı ödetilir sevgili okurlar! Hadi ödettin, nerede kaldı bu güzel Almanlık adeti, kendininkini ödetme bari.

Bir de biz normalde yalnız ikimiz gitmiş olsak kesinlikle bir tane söylerdik, ama ben nasılsa hesabı Purya’ya kitleriz diye çekinmeden ikimize de söyledim. Biraz ileri gidip yemeğin yanında su bile istedim. Üçümüz için. Finalde de Purya’ya yapacağım kesene bereket canım yaa konuşmasını kuruyorum kafamda.

P1030429 kopya.jpg

Alp’in bir “iyi bok yedin Tubakız” bakışı vardır. Sözlerle asssla ifade etmez bunu, kibar adam. Ama o bakışlar… O tavuk boku rengi gözler… Ben gerçekten ne zaman bir bok yesem o bakışı görürüm o güzel suratında. Bakışları normale dönene kadar ağzımı açmam, sessizce dünya malının dünyada kalacağını idrak etmesini beklerim. Ne yapayım günlük harcamamız 20.000 Tümen’i geçmez iken benim yüzümden  büryaniye 60.000 Tümen ödemişsek?

Beleşe getirme tutkum yüzünden tongaya düşmemiz bununla da bitmedi. Bazen üst üste salaklıklar yapıp kendime ben bile şaşıyordum. Şimdi biz daha büryaninin acısını dindirememişken, başka başka masraflarımız oldu.

P1030415 kopya.jpg

Sevgili yoldaşımla birbirimizi bulduğumuz günden bu yana, birlikte üç bayram, bir doğum günü, bir darbe mi cunta mı yalancı darbe mi her nasıl adlandırırsanız öyle bir kabuslu gece ve pek çok hatırlanası gün geçirdik.
Geçen sene onun doğum gününde Balkan Seferimizin son demlerindeydik. Doğduğumuz gün sadece ana ve babamızı mutlu edebilir bence, geri kalan her tebrik çalışılmış bir hareketten öte değil. Ömrümde çok az kere gördüğüm birinin bana canım iyi ki varsın demesine tebessüm edemiyorum. Bu sebeple doğum günü kutlamalarını çok önceden bıraktım. Sevgili yoldaşımın seferdeki doğum gününü de sessizlikle karşıladık. Alp’i bu sebepten çok seviyorum, böyle şeylere zerre itimadı yok ve de şova gerek yok sevgili okurlar, cidden yok.

P1030394 kopya.jpg

Birlikte henüz tek bir yaş günü geçirmiş iken, benim yirmi altıncı tevellüdüm ise İran seferimize denk geldi. İran’da evlere konuk olmuşsanız, doğum günlerinin, yıldönümlerinin onlar için ne kadar önem arz ettiğini de görmüşsünüzdür.
Yaklaşan bir doğum günü, dünya iyisi ve aynı zamanda harika bir aşçı ev sahibi ve canımın günlerdir çikolatalı pasta çekmesi…
Aklı olan parçaları iki dakkada birleştirir sevgili okurlar. Hadi ben üç kuruşluk aklımla çakallığa soyunuyorum, ama Alp de bana çanak tutuyor. Dedim ki ben buna, şimdi ben çaktırmadan odada dinlenmiş numarası yapayım, sen de git içeride Foruzan’la sohbet et. Ama sohbet ederken yarın benim doğum günüm olduğunu ağzından kaçır. O da buna çok sevinsin, oley bunu kutlamalıyız desin ve hemen neli pasta sevdiğimi sorsun. Sen de aşk olsun Foruzan, hiç zahmete girişme diyip çikolatalı pasta için tek böbreğimi feda edeceğimi söyle ona. Ama bunu doğallıkla yap, asla fire verme.

P1030356 kopya.jpg

Alp tanıdığım en ciddi en soğuk en oturaklı adamdır sevgili okurlar. Ama elimde maymuna dönmüştü artık bir kere, kaçarı yok.
Neyse, sevgili yoldaşımı, canım namzetimi saldım sahneye. Müthiş bir performans beklemiyorum asla, seferin ilk bölümünde Zeynel abinin evinde kırdığı potları hatırlarsınız. Bu sebeple zerre itimadım yok ama umudum var sevgili okurlar, umudum var.
Neyse Foruzan’la sohbet başladı ben de sinsi sinsi dinliyorum bunları. Sonra baktım sesler alçalıyor, duyamıyorum tam. İşte o zaman anladım, sevgili yoldaşım rolünü ustalıkla icra ediyor, vay be helal olsun!
Çaktırmadan doğum günümü anlatmaya başlamış bile.

P1030479 kopya.jpg

Anlattığı gibi de Foruzan’dan papara yemesi bir olmuş, hahahah. Yazarken bile kafamı duvarlara vuruyorum sevgili okurlar, sanki az evvel altmış TL bizim cebimizden çıkmamış gibi, Foruzan bu doğum günü meselesini duyunca Alp’i pasta almaya yollamış zorla. Vay siz nasıl bir çiftsiniz, şimdi mi söylenir doğum günü diye uzun uzun fırça atmış öncesinde de.
Zorla bir de hediye aldıracakmış ama Alp ondan yırtmış neyse ki, maddiyata karşı olduğumuzdan, parayla alınıp satılan armağanlara inanmadığımızdan dem vuran uzun demeçler vermiş. Vermiş de öyle yırtmış hediye mevzusundan.
Sadece pintiyiz deseymiş ya.

P1030450 kopya.jpg

Neyse ben Foruzan’ın pamuk ellerinden çikolatalı pasta yemeyi umarken, olan gene bizim yol bütçesine olmuş. Ya Allah bilir, o pasta bizim bir günlük paramız, bir! Tamı tamına bir gün.

P1030459 kopya.jpg

Foruzan tabii bu esnada evi süslemiş, giyinip süslenmiş. Bir de elimize tutuşturduğu bıyıklarla, bizim aşırı eğlenmemizi  bekliyor. Canımdan  can gitmiş  Foruzan, sen bir yandan Purya bir yandan duman ettiniz bizi. Pasta bu arada sevgili okurlar, boğazımdan geçti mi sizce? Valla, kendi bokumu yesem ancak o kadar tat verirdi, inanın. Sevgili yoldaşımın, canımın taa içinin “iyi bok yedik” bakışları altında tabağımı sıyırdım mecbur.


Isfahan’da Heşt Beheşt, Çehel Sütun da var görmelik ama vallah billah anlatacak enerjim yok. Tarihi ve turistik yerler işte, su başımıza gelen şeyler gibisi yok ama. Nitekim buradan alnımızın çatında ENAYİ ibaresiyle ayrıldık dört günün sonunda Çünkü hedefte Shustar var, Ahvaz var.
Hepsinde öte bir de nem var!
Bu sebeple Shustar’ın Ahvaz’ın ait olduğu bölge Khuzestan’da pek duramadık maalesef. Ama İran’da yolların güzelliğine en çok bu taraflarda doyduk. Mehdi’yi anlatırken araya kaktırdığım manzaralar hep Khuzestan yollarındandı.
Bir de hem Shustar’da hem de Ahvaz’da bulduğumuz ‘host’lar bizi son dakika ektikleri için sıcaklarda telef olmak, uzun kalmak istemedik.

P1030566 kopya.jpg

Şuralar hep Shustar misal, Game of Thrones seti bildiğin. Ahvaz’ı da göremedik maalesef. Ama bu gidişimizde İran’ın güneyinden başlayacağız.

P1030552 kopya.jpg

Ve biz elbette Shustar’dan sonra Şiraz’a sürdük, oradan sonra Yezd’e geçtik ama, ben Şiraz’da yaşananları üçüncü kısma saklıyorum. Müsaadenizle bir sefer klasiği olarak, bu ikinci bölümü de ufak bir mefat sahnesiyle kapatayım ve hazırsanız seferin en zorlu günlerini anlatmaya başlayayım.

P1030557 kopya.jpg

Ben cidden çok dayanıklı ve her türlü hava koşuluna hazırlıklıyımdır sevgili okurlar. İnanmazsanız Alp’e sorun. O ise tam bir nanemolladır. Azıcık soğukta mı kaldı hemen soğuk çeker. Güneşte mi yürüdü, anında güneş çarpar. Biraz aç mı kaldı, hemmen şekeri düşer. Çok şekerli  yiyince de tuzu düşer. Tuzlu şeyleri çok  tüketirse de canı bu kez şeker ister. Motordan başka araca bindi mi üç gün başı döner… Daha sayayım mı? On binlerce kilometre gittik beraber, ben hiç hastalanmazken sevgili yoldaşımı her seferinde mefatın eşiğinden kurtardık. Sanıyorsunuz ki siz Alp Mor tam bir yol insanı hahahah. O var ya, bensiz çıktığı seferlerden üç gün sonra dönüyor. Burada da aylarca Fagaraşan fotoğrafı paylaşıyor. Sosyal medyada gerçekten herkes sahte. Alp bile.

P1030837 kopya.jpg

Neyse işte, Alp Yezd’de düştüğü yataklardan ancak Türkmenistan sınırında kurtuldu. Detay vereyim az daha.
Dürüst olmak gerekirse aslında biz hiç şöyle yayıla yayıla bir sefere çıkamadık daha. Ya vize koşturması ya da yapacak işler oldu her seferinde. İran’da ise artık nispeten ağırdan almaya karar verdik. Hele Yezd en sevdiğimiz şehir oldu. Dedik oley, tat alacağız bu kez. Gün içinde daracık Yezd sokaklarını dolaşmış gece de şehrin en güzel parkına kurulmuşuz. İlk gün için hiç fena bir başlangıç değil. Ta ki akşam çökene kadar…
Alp gün içinde hafiften güçsüzleşmeye, yavaşlamaya başlamıştı. Motor kullanmaya yordum ben bunu tabii. Arada oluyordu böyle çok yorulduğunda. Ateşi çıkmaya başlayınca da, anladım ki seferin mefat sahneleri tekerrür ediyor gene. Başa gelen çekilir sevgili okurlar, biz bu yola birlikte çıktık.

P1040056 (1).jpg

Balkan seferinde de demiştim unutmayın, hastalanınca son çare doktora gitmek olmalı, hele de yabancı memlekette. Alternatif tıp ne güne duruyor hem? Ben de alternatif tıbbın, her türlü ampirik bilginin gözüne vura vura sevgili yoldaşımı iyi etmeye koyuldum o gece. Gittikçe yükselen ateşi karşısında korkudan pır pır ediyor, ıslattığım elbeziyle sık sık vücudunu siliyor rahatlatıyordum.
Böyle vurdumduymaz anlattığıma bakmayın, Alp hastalanınca ödüm kopuyor, ocağım sönüyor. Ona çaktırmıyorum hiç ama hasta olduğunda ağlıyorum ben hep. Alp gereksiz duygusallıklardan hoşlanmıyor, bense tam bir drama queen.
Neyse o gece Alp’in ateşini düşürüp bir can kurtarmanın kıvancıyla uykuya daldım. Sabah parktan ayrılıp Sessizlik Kulesi’ni gören bir yere yahut gürültüden uzak daha izbe bir yere kurulmak istiyoruz.

20170418_095432.jpg

Sabah kahvaltı faslından sonra biz tam toparlanırken baktım Alp’in gözler gene baygın, sürecek dermanı yok. Dedim kalalım mı bir gece daha, dedi tamam. Bu arada kaldığımız yer cadde üstü, şehrin göbeği. Normalde bağlasalar öyle yere kurulmayız ama işte mecburiyet. Bir de hemen yanımızda seyyar polis karakolu var, çadırı motoru her şeyi bırakıp parkın derinliklerine dalabiliyoruz, çok güvenli.

İran’ın her kenti “belediyemiz çalışıyor”u yürekten hak ediyor. Parklar çok gelişmiş ve güzel çünkü parktan gayrı sosyalleşecek yer yok.

Neyse ben de, sevgili yoldaşım son günlerini yeşillik içinde ağaç altında geçirsin diye çadırı tekrar kurup, içeriyi tekrar dizip onu gün içinde ufak gezintilere çıkardım. Vakit akşama döndükçe ateşi gene artıyordu. Bende ise bir panik. Çünkü tam bir gece öncesinde Yezd’de yılan müzesini gezmiştik ve Alp birkaç yılana temas etmişti, acaba dedik virüs mü geçti, hastalık mı geçti ne oldu. Bu kez cidden mefat mı acaba?

1040123-01 kopya.jpg

Salaklığımıza, eşekliğimize verin. Biz o gece de doktora gitmedik. Bu kez de terletme yöntemiyle sevgili yoldaşımı iyi etmeye koyuldum. Ama bir sorun var, terledikçe sırt baş değişmek gerekecek. Ve bizim toplam sırt baş sayımız 4! Dört, evet.
Alp’le seferde çorap ve tişörtleri ortak kullanıyoruz bu da çok işimize yarıyor. Fakat o gece benim için biraz zorlu geçti. Alp’i kaz tüyü tuluma soktum, fermuarı güzelce çektim, hava nasıl sıcak ama. Yarı baygın gözlerle beni izliyor, bir de önceki geceki ateş yüzünden ağzında yaralar çıkmış, minik lokmalar halinde yediriyorum, kuş kadar canı kalmış bir de minnet duyan gözlerle bakıyor…

P1040091 kopya.jpg

Öz anam hastalansa odamda ölü taklidi yapardım ben sevgili okurlar, ilk kez birine bu denli derman olmaya çalışıyorum ve Alp’in o cansız hali gözümün önüne geldikçe şu an bile gözüm doluyor.
Neyse ilk terini attı şükür, ama sırılsıklam. Bu arada her şeyimiz kirli, temiz kıyafet bir tek üstümüzdekiler. Kaldığımız parkta yıkarız dedim ama hemşirecilik oynamaktan fırsat kalmadı ki. Bi kendi üstümdeki temiz tişört var, bir de az sonra terden sırılsıklam olacak Alp’in üzerindeki. Alp ilk terini atınca ben kendi tersiz tişörtümü giydirdim. Ben de mecbur onun üzerinden çıkan ıslak tişörtü giydim, çünkü o kokan tişörtleri giyeceğime ıslak tişörtle uyur zatürre olurum daha iyi. Bir de içlerinden biri nispeten daha temiz, onu da ikinci ter atmaya saklıyorum.
Neyse, gece bir gözüm açık uyuyarak, birkaç kez sırt baş değiştirerek sabaha karşı ben de uyumuş oldum, çünkü ateş düşmüştü.

P1030884 kopya.jpg

Düştü ama gün içinde Alp’in boynu gene bükülünce dedim bu kez kesin gidici. İki gecedir aynı parktayız, ilk gün gördüğümüz Amir Chakmak Meydanı’ndan gayrı bir yer görememişiz. Bari iki gezelim de öyle mefat et.
Bir de ben iyiden iyiye korkmaya başlayıp, hemşirecilik oyununu sürdüremeyeceğimi anlayınca doktora gitmeyi teklif ettim. Bu kez de Alp direniyor. Hayatta gitmez. Ben de gitmem çünkü. Ben doktora ancak zorla götürülürüm.
Neyse o akşam da ateş çıkınca Alp’i çadırda yalnız bırakıp eczane bulmaya gittim, en azından bir ateş düşürürücü alayım. Yanımızda birtakım ilaçlar var ama hiçbiri ateş düşürücü değil. Tedbir konusunda cahiliz evet. Bu arada Alp’in ağzındaki yaralar almış başını gidiyor, artık hiçbir şey yiyemiyor neredeyse. Meyve, çorba, yumuşak olan ne varsa hep onlardan yedirdim. Ona yedirirken çoğu zaman kendim aç kaldım. Ağzı yara mara ama kivi gördü mü affetmiyor. Ben de sevgili yoldaşıma eczane dönüşü kivi aldım götürdüm.
Hastanın en büyük ihtiyacı moraldir çünkü. Kivi de ona moral oldu.

P1040078 kopya.jpg

Kividen mi ilaçtan mı bilinmez, o  sabah Alp toparlandı ve Yezd yakınlarında Meybod’a gitmek üzere yola koyulduk. Çünkü Narin Kalesi var, Chak Chak var orada… Öncesinde Zerdüştlerin ölülerini terk ettikleri Sessizlik Kulesini gezdik tabii. Alp öyle dermansızdı ki burada yukarıya çıkamadı. Çıksa günlerce ekmeğini yiyeceğimiz harika fotoğraflar çekerdi ama, sağlık mühim sevgili okurlar. O elden gidince ekmek mekmek yenmiyor.

Mesajımı da verdiysem artık gitmek vakti. Bu arada sanmayın ki Alp mefatı iki kiviyle, iki ter atmakla atlatmış oldu. Daha değil. Yeni yazının girizgahını Meybod’da bir gece vakti acillik olmakla ve Alp’in günden güne köpüren ağzıyla açacağım. İran Seferi sanırım bizim için en zoruydu.  Bu sebeple yeniden gideceğiz, müjdeler olsun. Telafi etmeye, öc almaya, sağlıklı ve mutlu olmaya gideceğiz.

P1040081 kopya.jpg

Gerçekten sorunlar karşısında en güzel çözüm kaçmaktır sevgili okurlar. Kriz yönetme becerime hayranım. -İyi ki de- kaçıp Ekvador’a geldiğim için, hep hayalini kurduğumuz bu uzun yolun, bu kez planını yapıyoruz.
Gitmeyi seviyorum sevgili okurlar. Her yerden her şeyden kolaylıkla gidebilirim.
Hürüm.
Gidip de kendime, kendimize şöyle bir uzaktan bakınca yalnız başımıza da ne kadar dimdik durduğumuzu gördüm. Gördük. Birbirimize yahut hiç kimseye muhtaç değiliz.
Hürüz.
Bir elmanın iki yarısı falan da değiliz, tek başımıza bütünüz, tamız. Fakat bir beynin iki lobuyuz. Güçlerimizi birleştirince ortaya çıkan şeyler bizi çok mutlu ediyor. Yalnızlığımız da müthiş iken, birliktelik bizi cezbediyor.

P1030834 kopya.jpg

Sevgili yoldaşımla, bir sebepten yollarımızı yeniden bir ediyoruz. Uçuşarak kavuşacaktık, öyle de oluyor. Gitmek çok güzel demiştim sevgili okurlar, kim bilir kavuşmak nasıldır…
Gözümden süzülen bir damla sevinç yaşıyla vedamı edeyim, yeni hikayelerde buluşmak üzere…

Çok ama çok sevgilerimle,
Tuba Pasaklıkök

 

5 cevap

  1. murat arslan dedi ki:

    Hoşgeldin,pembe dizi seyretmezdim ama sizin ki ilginç geldi.Takipteyim.

  2. Olivia dedi ki:

    Burdayim pasakli hanimcim. Okuyan bi kadin daha var yani. Biz sizi unutmadik… siz de bizi unutmayiniz.. sevgiler olivia

  3. Tarık dedi ki:

    Yine keyifle okuduk, elinize sağlık. Devamını merakla bekliyoruz Tubakız!

  4. mustafa dedi ki:

    SÜPERSİNİZ …Söylenecek söz yok…

  5. Harun Mor dedi ki:

    Yüreğine kalemine sağlık.

Harun Mor için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir