Aslında yola Yunanistan üzerinden başlayacaktım ve ilerledikçe nereye gideceğime orada karar verecektim. Çok girişli schengen talebimi, İstanbul Yunan Başkonsolosu onaylamadı. Onun yerine “tatilini bu seferlik Yunanistan’da yap” diye teklif etti. Ne, tatil mi? :) Tatile çıkmadığımı ve Yunanistan’dan fazlasını görmek istediğimi söyledim. Ülkesini beğenmediğimi düşünüp, teklif ettiği vizeyi de vermedi. Yolculuk için kendimi o kadar hazırlamıştım ki yerimde duramadım. Gürcistan’dan çıkarım diyerek iki gün sonra atladım motoruma…
Yolculuk başladı, Gürcistan’a doğru gidiyorum. Sonrasında nereye gideceğimi Gürcistan’da karar veririm.
19.665 KM – İstanbul
Bolu Dağı tüneli çok pratik olsa da her zaman ilk tercihim eski yol.
Aslında Yedigöller’e kuracaktım çadırı, ama Bolu’dan yol ayrımına geldiğimde hava kararmaya yakındı. Tabelada 42 km yazsa da yola devam ettim. Yolun çeyreğini gidebildikten sonra hava tamamen karardı, yol durumu da iyice kötüleşti. Motoru yatırmadan ulaşabilirdim ama orada nasıl bir ortamla karşılaşacağımı bilmediğim için geri döndüm. Şehir merkezinde saat 00.30 gibi böyle bir yer buldum ve sabahlamak için kuruldum hemen. Sanırım Moğolistan bu motorla yalan olur gibi, önden güzel deneyim oluyor böyle yollar.
Bolu’da bir çocuk parkı.
Yol arkadaşım, Honda CBF1000FA. Üç çantanın 125 litre hacmi var toplamda. Arka sele kısmına da çadır, uyku tulumu ve matımı koyuyorum. Sakin kullanımda (90-100 km/s) 4.5lt/100km tüketimi var. Buradan daha detaylı bakabilirsiniz.
Bolu / Gerede / Koca Gölü
D100 / Bolu-Samsun yolu
Kirli havasıyla karşılıyor Karabük…
Sıcaktan yamulmuş bir şekildeyim.
Safranbolu eski çarşı
Şu tekerleklere bayılıyorum.
Pek müşteri yok sanırım, amca uyumuş. :)
2. gün, evden 470 km sonra.
…
Zafranbolu kuşa dönmüş, geçen geldiğimde böyle değildi.
…
Birkaç gün Kastamonu/Araç Alınören Köyü’nde kalacağım. Üç katlı ahşap bir evde ve sevimli fare dostlarımla. Gündüz olunca buralardan fotoğraflar paylaşırım, hoşçakalın.
Kastamonu’da tek başıma kaldığım evin fotoğrafını paylaşmayı unutmuşum. Böyle sakin, ıssız bir köy. Sabaha karşı kuş sesleri harikaydı.
Pratik çözümler
Yanıma alsam mı acaba, kurutup çay yaparım.
Biraz küllü oldu, iki taş koymaya üşendim.
Yuvalarını kurmuş aşk mı yapıyorlar yoksa?..
Tosya pirinç tarlaları
Karadeniz’e hoş geldin mesajı. Sinop’a geçerken…
Bugün Kastamonu’dan Sinop’a geçtim. Sinop’ta gezilecek çok yer varmış farkettim de. Gider gitmez tarihi cezaevini dolaştım. Ruhu karartan bir yapı. Akşam olmadan önce kamp yapacağım yeri ararken Türkiye’nin en kuzey noktasına doğru ilerliyordum. Karşıdan gelen motorcuyla selamlaştık, sonra durup muhabbete başladık derken ilk iftarımı evlerinde yaptım. Doğan’a ve sevimli ailesine çok teşekkür ederim.
Aslında güzel bir karavan olabilirmiş.
Cezaevindeki mescit.
Sinop kalesinden şehir.
Dün geceyi burada geçirdim yine bol köpekliydi etraf, sabaha kadar çete savaşları yaptılar durdular. Çadırımı geçen seferki gibi delmedikleri için aramızda bi gerginlik olmadı.
Bu geceyi de Ordu’da geçiriyorum. Yarın da Trabzon’a geçerim, yavaştan sınıra yanaşıyorum.
Ünye / Ordu
Maçka / Trabzon
Sonunda kamp yapacak güzel bir yer buldum. Arkamda sakince akan bir dere, önümde sislerin içinde Sümela Manastırı. Ben bayıldım buraya! Evden çıkalı 1200 km olmuş bu arada.
Bahsettiğim Sümela manzaram. Bugün gelir gelmez çıktım, yarın tekrar gideceğim. Manzarası şahane, mimari ise büyüleyici. İlk hristiyan kavimleri, Roma’lı askerlerden kaçıp dimdik bir yamaca tek bir açıdan görülebilecek şekilde inşa etmiş bu tapınağı.
Sümela Manastırı’na çıkan yol, özellikle son 3 km’si çok eğlenceli. 1200 km boyunca CBF1000’i kamyon gibi kullanınca bu yolda artık dayanamadım. Düşük hızlarda yatılabilen virajları seviyorum.
Tabii ki çok sevgili halkımız freskleri de mahvetmiş.
Bu arada farkettim de; Araplar Karadeniz’i seviyorlar baya, ama Karadeniz halkı onları pek sevmiyor sanırım. Bence etrafı kirletmesinler yeter.
Sümela yürüyüş yolundaki ağacın kökleri.
Geceyi Couchsurfing’den Cansu’da geçirip biraz medeniyete dönüyorum, birkaç gündür kamp ve adapte olmaya çalışmalar yormuştu. Elektronik eşyalarımın şarjları da fulllendi, yola devam. Teşekkürler Cansu!
Ayder Yaylası’na giden yollar da şahaneymiş. Beton yapılar görüntüyü biraz bozsa da diğer güzellikler telafi ediyor.
Fırtına deresi
Motorda tek başına olabilirsiniz ama size eşlik eden biri mutlaka vardır.
Yöre halkı bu yaylayı pek sevmiyormuş. Daha sakin ve beton yapılarla doğallığı bozulmamış civardaki diğer yaylaları daha çok seviyorlar. Ben de aynen öyle düşünüyorum. Ayder’den yukarı doğru devam ettim, ama epey bozuldu yollar. Sonra yağmur yağarsa nasıl inerim diye düşünürken tekrar aşağıya indim. Hava çok değişken, 15 dakika önce terliyordum şimdi de üşüyorum. Birde yağmur yağsa güzel olurdu valla.
CBF kızıyor mudur bana, ama onu yalnız bırakmak istemediğim için sokuyorum buralara. :)
Sanırım zamanında buralarda da çadır kurulabiliyormuş, tabii bizimkilerin kamp anlayışı biraz farklı. Sağda solda ateş yakmışlar, güzelim yeşillikler yer yer küller içinde.
Ayder’den Avusor’a doğru giderken köyler…
Çileli Karadeniz kadınları.
Avusor’a varamadan geri döndüm, yollar zorlayıcıydı.
Karadeniz’e doyum olmaz, ama ilk defa ülkeden çıkmanın heyecanı da bir başka. Bugün sınırdan geçip Batumi-Kobuleti arasında bir yerlerde kalmayı planlıyorum. Yolculuğun bu kısmına kadar evden yaklaşık 1500 km uzaklaşmışım.
Gürcistan’a geçtim bugün. Şu an Kobuleti’deyim. Eczane benzeri bir yerden içeri giriyorsun ve arkası pansiyon gibi bir yer. Buradakiler çok ilgililer, yardımcı olmak için çabalıyorlar. Gürcü kahvesi ikram ettiler az önce de, biraz acıydı ama fena değildi. Kaldığım yer internete wifi diyor, meğer ethernetmiş. Komsularinin internetinden az bisi yakaladim, öyle baglaniyorum. Batum’u da oylesine bi dolastim, yarın tekrardan giderim muhtemelen. İnternet buldukça paylasima devam…
Gürcü paraları – Lari (GEL)
Benzin fiyatları ülkemize göre epey uygun. Litresi 2.24 lari yani neredeyse bizdekinin yarısı. En son Rize tarafında 5.17’den almıştım, yazıktır. Bu benzinlik de gördüğüm en modern olanı. En yaygın benzinlikler de Gulf ve Lukoil’di sanırım.
Gurcistan gördüğüm kadarıyla çok ilginç. Bazen Bentley bazen Lada. %80 apaçi gibi kullanıyor burada. Seni gördüğü halde sollamaya çıkıyorlar. Hadi motordur geceriz diye düşünüyorlar diyelim, ama bunlar kamyon görse de aynısını yapıyor. Herkeste bir acelecilik, bir telaş… Yollar da güzel değil, ne bileyim anlamadım ben. Bu renkli balkonlu binalar da yaygın. (Batum)
Batum’da ciddi bir yapılaşma var, yalnız bu şehirde ciddi bir iticilik de var. Sevemedim…
Batum’da tüneller.
Batum-Kobuleti arası yollar böyle, çok hoş. Ama önde bir tır varsa 30’u geçemiyorsunuz.
Bugün çadırda takılıyorum. Bisikletiyle İngiltere’den yola çıkan gezginin yanına kuruldum. Yarın hava durumuna göre ilerlemeye devam ederim.
Kobuleti sahili
Gürcistan’da motosiklet kullanırken dikkat etmeniz gerekenler!
1. Trafik canavarları
2. Aniden karşınıza çıkan çukurlar
3. İnekler
İnekler o kadar rahatlar ki üstüne tır gelse umursamıyorlar. Özzellikle kırsal alanlarda yol boyunca hiç eksik olmuyorlar. Bu kadar tehlikeli araç kullananların içinde başlarına bişey gelmiyordur umarım.
Gürcistan Anaklia’dayım bugün. Sanırım şimdiye kadar bi burayı sevdim Gürcistan’da. Yarın da durabilirim. Koordinatları kaydediyorum, eve gidince haritama işaretleyeceğim çadır kurduğum alanları. Buralara gelmek isterseniz direkt konarsınız oraya bakıp. :) Az önce de sırt çantalı üç arkadaş geldi, Çek Cumhuriyeti’den çıkmışlar yola. Motoru ve çadırı görünce onlar da yerleşti, dört çadır olduk. Buradakiler pek alışkın değil sanırım. Kazantip festivali olduktan sonra iyice alışırlar diye düşünüyorum.
Fotoğrafı çektiğim yerin arka tarafında büfe var, önünde de gençler oturuyor. Birisinin kucağında laptop var, muhtemelen internette geziniyor. Sordum hemen, nerden bağlanıyorsun diye. Karşıdaki otelin wifi şifresini biliyormuş oradan bağlanmış. Bana da söyler misin dedim, aldı telefonumu login olmak için. Sonra büfeyi işleten kız seslenip, şifre giren kızı uyardı. “O Türk, şifreyi söyleme” gibi anladım. Kötü kötü baktım hemen, ne alaka diye. Beş saniye geçmedi, şifreyi kendisi girdi. :)
Anakli’da gün batarken.
Anaklia Ganmukhuri köprüsü
Köprünün ilerisinde Abhazya var. Buradan sadece Anaklia’nın diğer kısmına gidebiliyoruz o da yürüyerek. Abhazya’ya geçebilmek için Zugdidi’ye kadar geri gitmek gerekiyor. Yalnız Gürcistan ile olan ilişkilerinden dolayı ülkeden çıkış işlemi yapılmıyor diye biliyorum. Budan dolayı da olası Gürcistan’a geri dönüşler sıkıntılı olacaktır.
Bu arada Abhazya’nın Türk pasaportu olanlara vize uygulaması var. İstanbul’da Abhazya temsilciliğinden bu vize kolayca alınabiliyormuş. Sanırım bir aylığı 20 USD’ydı. Son durum nasıldır, araştırmanızda fayda var. Hem vize hem de Gürcistan’dan geçiş durumu ile ilgili…
Anaklia’da sabaha karşı fena yağdı. Bir süre tamamen suyun içinde kalan çadırıma artık böcekler tırmanıyordu. En ufak su sızıntısı yapmayan çadırımdan, onların hayata tutunma telaşını izliyordum. Tabii içeri girebilseler ben de epey telaşlanırdım. :)
Çadırımı suyun daha hızlı çekildiği ufak bir yüksekliğe taşıdım. Akşam olduğunda Gürcü gençlerin dikkatini çekmiş olmalı, yanıma geldiler. Çadırın içini ve motorumu inceleyip fotoğraf çekildiler. Hatta biri motorla gezmek istedi, çok sıcak bakmasam da bir tur gezdirdim.
Gürcistan Zugdidi – Buradan Tiflis’e doğru devam edeceğim.
Gürcistan’da yollarda sık sık hemzemin geçitlerle karşılaşıyorum. Kamaz’lar buralardan geçe geçe asfalt baya içerilere göçmüş. Tabi biraz da böyle yola, böyle hemzemin geçit havası var. Haliyle yüksek bir kaldırıma çıkıyormuş gibi düşünün, ama kaygan. Bugün bir tanesinden geçerken zorlandım. Ön tekeri güçlükle çıkardıktan sonra arkayı çıkarması dumanlı oldu. Millet durmuş beni izliyor, azıcık ittiren olsa çıkacak motor işte. Herhalde tren gelince ne yapacak diye bekliyorlardı. :) Sonuç olarak ileri geri ileri geri hızlandırarak çıkardım motoru. Bu fotoğrafını çektiğim geçit ise en temiziydi.
Yollarda 10 km’de bir radar tabelaları var, ama şimdiye kadar bir tane görebildim, o da selam verdi geçerken.
Tünel işini seviyor Gürcü’ler. Batum çıkışındaki tünel de süslüydü, bu bir seviye daha üstü. Yalnız ortalarına doğru gelince nefes alması zorlaşıyor kamyonların egzozlarından. Emisyon memisyon takmıyorlar pek burada. Bu tünelden önce iki tünele daha girdim, zifiri karanlıktı hiç aydınlatması yokmuş, çukur yoktur diye dua ediyordum giderken.
Tabelalar turistler için de düşünülmüş. Bu arada Tiflis’e son 140 km yollar güzelleşiyor, şeritler çoğalıyor.
“Tiflis Etnografya Açık Hava Müzesi”
Evet, Tiflis’e ulaştım. Kutaisi’de mola verdiğimde tanıştığım bir Türk, akşam Tiflis’te Türk kahvesinde olacağını. Orada buluşabileceğimizi ve o akşam için yer ayarlayabileceğini söylemişti. Telefonunu ve buluşacağımız yerin lokasyonunu alıp vedalaşmıştım.
Açık hava müzesinden ahşap evler. Müzede 70’ten fazla ev bulunuyor.
Kafkasların tek açık hava müzesi olarak biliniyor. 1966’da etnolog Giorgi Chitaia tarafından kurulmuş. Evler yerlerinden sökülerek buraya getirilmiş.
Bu topraklarda eski yaşantı nasılmış diye merak ediyorsanız, yapılar ve objeler sizi o zamanlara götürüyor.
Şıra küpleri ve serender. Toplanan tahıllar nemden ve aşırıcı hayvanlardan korumak için serenderlerde saklanıyor.
Bu evin verandasını çok beğendim.
Uzun yol yaptıktan sonra böyle bir yatakta yatmalıymış, iyi gelirmiş. :)
Western havası var burada.
Çoğu evde ortada bir ocak, üzerinde asılı bir kazan ve çevresinde tabureler yerleştirilmiş. Duvarlarda da mutfak gereçleri…
Bu çitler de hoşuma gitti, ileride ev yapma fikrim olursa bu tarz bir duvar düşünebilirim.
Akşam olduğunda buluşmak için belirlediğimiz o lokasyona gittim, konuştuğum kişiyi bulamadım. Telefonunu aradık ama ulaşamadık. :) Muhtemelen Kutaisi’de işini bitirememiştir. Saat geç olduğu için kalacak yer aramak biraz zor olacağından oradaki Türk’lerden yardım istedim. Sağ olsunlar öğrenci yurdu tarzı bir yer ayarladılar.
Tiflis’te bazı ara sokaklar.
–
Çok sevimli bu mahalle.
Tiflis’te biraz daha dolandım bugün, doğayı özledim kesinlikle. Aslında buraya çok yakın olan Lisi gölünün oralar tam kamp yapmalıkmış, orayı da başka bir zamana saklayayım. Tiflis’te Couchsurfing’den Marko’ya misafirperverliğinden ötürü çok teşekkür ederim. Normalde iki arkadaş yaşıyorlar, ama evlerini gezginlere açmışlar. Matını seren yatıyor bir kenarda. Şu an Çek Cumhuriyeti’nden ve Slovakya’dan bisikletli iki arkadaş geldi, iki teker dayanışması yapıyoruz. Onlar da buradan Ermenistan’a geçip sonra Türkiye’ye pedallayacaklarmış. Eve döndükten sonra bisiklet işine biraz daha ağırlık vereceğim, ileride ben de düşünüyorum böyle bir yolculuğu. Yemeği de Almanya’dan gelen çift hazırladı, onlar da buraya İstanbul’dan gelmişler. Balık/Ekmek demeyi hatırlıyorlar. :) Polonya’dan da bir çift var, onlar mat olayından habersiz gelmişler, bakalım nasıl uyuyacaklar. Öğlen evden çıkarken de Azeri bir gezgin daha vardı o da gelir birazdan. Tam bunu yazarken Berlin’den bir genç daha geldi, bir sene İstanbul’da yaşamış. Burası yaklaşık 150 m2, eğlenceli olacak. :) Valla burası süper oldu! Tek gezmeyi bu yüzden seviyorum, hiçbir zaman yalnız değiliz. Yarın Kazbegi tarafına, doğaya karışmaya gidiyorum. Oradan da Vladikavkaz’a doğru sürüp Rusya’ya giriş yapacağım. Aslında buralara kadar gelmişken Ermenistan’a da uğrayasım var, sabah uyanınca tekrar değerlendireceğim.
Kura nehri şehri ikiye bölüyor. Yollar çok karışık geliyor bana, bazen karşı tarafa geçmek için birkaç köprüyü kaçırıp çok ilerilerden dönüyorum.
Barış Köprüsü — Peace Bridge, Tbilisi, Georgia
Tiflis’te bir tepeye çıkıp baktığınızda en çok kiliseler dikkat çekiyor.
Ne işe yaradığını çözemedim. Çok derin olmayan bir kuyu var.
Gürcistan Başkanlık Sarayı ile müzikal tiyatro ve sergi kompleksi
Kura nehrine yakın evlerin fiyatları yüksektir sanırım. :)
Tiflis’in en sıcak yerleri kalenin aşağıları. Sülfür hamamından yukarıya doğru Müslüman mahallesi başlıyor. Azeriler çoğunlukta bu mahallede.
Sameba Katedrali
Ortodoks katedralleri arasında büyüklük olarak dünyada üçüncü sırada.
Nehir boyunca bolca köprü var, ama yine de dönmeniz gereken köprüyü kaçırmayın. :)
Nehrin hemen kenarındaki Metekhi kilisesi.
Şehrin Kurucusu Kral Vakhtang Gorgasali’nin Heykeli
Müzikal tiyatro ve sergi kompleksi
Barış köprüsü İtalyan mimar Michel De Lucchi ile Fransız aydınlatma uzmanı Philippe Martinaud tarafından tasarlanmış. Demir ve camdan oluşan bu köprü yeni ve eski Tiflis’i birbirine bağlıyor.
Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/mimari-eserler/326401-mimari-yapilar-baris-koprusu.html#ixzz3hz9RxOLa
Buralarda taksiler böyle genelde. Özellikle bir renkleri yok. Araçları ise Avrupa ve Asya’dan ikinci el olarak getirttikleri için çok ucuza geliyormuşlar. Nerde ne bulurlarsa toplamışlar gibi, sağda ve solda direksiyon görmeniz mümkün. Taksiciler yakından takip ederek ve sık sık taciz ederek taksiciler geleneğini bozmuyorlar. Hatta ışıklarda arkanızda taksi varsa, yeşil ışık yandığında anında kornayı çalmaları da gecikmiyor.
İki gecedir Tiflis’teyim, sevdim buraları. Trafik geçtiğim şehirlere nazarane daha güzel akıyor. Yine tehlikeliler ama diğerleri kadar korkutmuyorlar, belki de alıştım. Bunda yolların da etkisi büyük. Özellikle Tiflis’e 100 km kala yollar harikaydı. Bu akşam meşhur haçapurilerinden yedim. Biraz ağır geldi ama güzelmiş, tavsiye ederim. Şehirde gezilip görülecek yerler birbirine yakın sayılır, motorsuz da gezilirmiş. Belki bir gece daha kalıp Rusya’ya devam ederim buradan. Çadırı ve doğayı özlüyorum yavaştan.
Pazar gezmeyi çok seviyorum. Burası da Tiflis’in pazarı, fiyatlar güzel. Mesela muz bize göre 2 kat daha ucuz.
Sonunda Gürcistan’da ait olduğum yerleri buldum. :) Pasanauri-Stepantsminda arası yollar enfes, virajlar fena. Çok nadir bozuk yerler vardı. Bazen doğanın büyüsüne kapılıp viraja girdiğimi son anda farkediyorum. Özlemişim… Kazbegi’de çadır kurup konaklayacağım bu gecelik. Yarın muhtemelen Rusya’ya geçerim.
Rus-Gürcü dostluk anıtı.
Georgian Military Highway, Güney Kafkasya ile Kuzey Kafkasya Rusya’yı bağlayan tarihi askeri yoldur. Vladikavkaz’dan Tbilisi’ye uzanan bu yol yaklaşık 208 km uzunluğunda, harika bir yol.
Birazcık Transfăgărășan tadında. :)
Tepeler karlı, hava epey soğuk buralarda. Kışlık ekipmanları test etmek için güzel fırsat. Şu an Kazbegi’deyim çadırımı kurdum yerleştim. Belarus’tan sırtçantalı komşum var. Sabah olunca fotoğraf çekerim yine. Kazbegi mükemmel bir yer, Gürcistan’a geçenler ihmal etmesinler buraya da ugrasınlar.
Kazbegi’de öğlen saatlerinde uyandıktan sonra Rusya sınır kapısına doğru gidiyorum. Umarım bu saatler yoğun değildir. Galiba sabaha karşı sincaplar gezindi çadırın etrafında. Üstüne tırmanmaya çalışıp düşüyordu, uyandırdı sürekli. :)
Dertleri bitmiyor bu yolun sanırım, sürekli bir çalışmalar varmış yıllardır. CBF’im için pek sorun olmuyor gerçi, sakin sakin gidiyoruz.
Gürcistan geride kaldı, hakkında söylenenlerin çoğu asılsızmış bana sorarsanız. Açıkcası Türkiye’den daha güvenli bile diyebilirim -trafik dışında. İnsanların aklında hep eski Gürcistan kalmış; yolculuğa başladığımdan beridir, yolda karşılaştığım insanlar bile Gürcistan’ın tehlikeli olduğunu söylüyordu. Gelin ve görün yokmuş öyle birşey. Batısını pek beğenmedim, ama özellikle kuzeydoğusu harika, yol hiç bitmesin istedim Kazbegi yolunda. Rusya’ya geçer geçmez tüm o güzelim dağlar kayboluyor haberiniz olsun, keşke bir gün daha kamp yapsaymışım diyorum. :) Bakalım Rusya nasılmış…
Gezinizi büyük begeniyle okudum alp benimde aklimda aynı rota var
Önümüzdeki yaz kısmetse bende sizin gibi ayni rotadan yola çıkacagim
Verdiginiz bilgiler için çok teşekkür ederim
Teşekkür ederim Özgür. Batum’a kadar olan kısım, Türk motorcuları tarafından oldukça popüler. Gürcistan’ın en güzel yerleri ise kuzeydoğusunda bulunuyor. Mutlaka gidilmeli, Batum’dan geri dönülmemeli… :)
5 cevap
Gezinizi büyük begeniyle okudum alp benimde aklimda aynı rota var
Önümüzdeki yaz kısmetse bende sizin gibi ayni rotadan yola çıkacagim
Verdiginiz bilgiler için çok teşekkür ederim
Teşekkür ederim Özgür. Batum’a kadar olan kısım, Türk motorcuları tarafından oldukça popüler. Gürcistan’ın en güzel yerleri ise kuzeydoğusunda bulunuyor. Mutlaka gidilmeli, Batum’dan geri dönülmemeli… :)
kesinlikle haklısın alp daima daha ileriye…
Okuya okuya doyamadım valla :)
CBF de sana çok yakışıyor.
CBF1000 güzel motordu Ünal. :)