Ne Güzeldi Birlikte Gidemediğimiz Yerler: Ekvador

Created with Sketch.

Ne Güzeldi Birlikte Gidemediğimiz Yerler: Ekvador

“Çicek döllenmesi gibi hayatlarımız, uçuşurken yakalayacağız birbirimizi.
Uçuşarak kavuşacağız.”


Merhaba sevgili okurlar!
Motorseverler için bir nevi rehberlik amacı da güden bir blogu Pucca Günlük’e çevireceğim galiba.
Hayatımın en “epik” hikayesini yaşıyorum, yazmadan edemem.

Motorsuz Seferler Bölüm Bir: Tubakız’ın Güney Amerika Günceleri

Çekip gittiğinizde en fazla ne kadar uzaklaşırsınız sevgili okurlar?
Ben bu kadar.
(Ellerimi kocaman açıp ta arkada kavuşturdum burada.)

IMG_20170708_131436-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

Dünyayı gezmenin bin bir türlü yolu var. Yani o değirmen bir şekilde döner. Ben o değirmeni hep sevgili yoldaşımla döndüreyim istedim ama, bir süreliğine mümkün olamadı bu. Savrulduğumuz, bambaşka hayatlarımız var çünkü. Yollarda buluyoruz birbirimizi.
Peki ben bununla yetinmek istiyor muyum?
NOO.
Daha fazlasını mı istiyorum?
YEES.
Ay pardon pardon, si diyecektim.

Her neyse, benim bulduğum, bu değirmeni döndürme şeklim ise gönüllülük projeleriydi. Avrupa’da çok yeri bu projelerle arşınladım 2012’den beri. Ne kadar hibe ayrılmışsa bu işlere, çoğunu eminim ki ben sömürdüm. Sevgili yoldaşımla tanışınca da bu işlerden ‘kısmen’ elimi eteğimi çektim. Çünkü dünyayı limonata satarak, simit satarak, mızıka çalarak (Alp’in müzik kulağı yok, ben çalacaktım elbette) gezmeyi planlıyorduk. Hem de bir motosiklet selesinde. Yahut kısa zamanda karavana dönüştüreceğimiz bir minibüs ile.

Öğretmenlik yaptığım üç yıl boyunca, Alp’i bulmadan evvel henüz, her boş dersimde odaya çıkar Güney Amerika’ya tek gidişlik bilet bakardım. Yemin ediyorum her gün yapardım bunu. Bazen tam alacak olurdum, ileri bir tarih için ama o kadar hızlı değişen bir hayatım vardı ki, kendime bile hiçbir şeyin sözünü veremiyordum. Biletlere bakıyor, fiyatları karşılaştırıyor, bir gün mutlaka diyerek, derse iniyordum tekrar. Bu böyle, biz bir mayıs akşamı birbirimizi bulana dek devam etti.

Sevgili yoldaşımla da öyle güzel yerlerde uyuyup uyandık ki her seferimizde, yalnız başıma Güney Amerika’da yeni bir hayata başlamak istediğimi unuttum bile zaman içinde.
Aradığım şeyi bulmuşçasına, artık gitmelere hiç mi hiç gereksinim duymadım.

IMG_20170708_194600.jpg adlı dosyanın kopyası

Yürekten dilediğiniz her şey bir gün gerçek olur sevgili okurlar. Yılmadan usanmadan dileyin. Her kimden diliyorsanız, Yaradan’dan, evrenden, Ulu Manitu’dan, hiç fark etmez ama dileyin.
Ben de dilediklerimi hep hayata geçirebildim şükür, bu kez yanlış bir zamanda oldu sanki.
Keşke o kadar yürekten dilemese miydim acaba?
Alp’ten bu kadar uzaklaşacağımı düşünmek bile istemezdim. Yollarda buluyorduk birbirimizi, ama araya isimlerini sık sık karıştırdığım o okyanuslardan biri girdi.
Bok buluruz artık birbirimizi.
Yani, dilerim böyle olmaz.

IMG_20170703_131003-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

İran’dan müthiş bir kalp kırıklığıyla dönmüştüm, kendimi önce eve, sonra da hem çalışıp hem konakladığım bir çiftliğe atmıştım. Kaz Dağları eteğine.
Sorunlarla baş etme yönteminiz nedir bilmem ama, benimki gitmek olur her seferinde.
Rüya gibi, çok kısmını da yolda geçirdiğim bir yılı ardımda bırakıp gidebildiğim kadar uzağa gitmek istemiştim ben de evden ve çiftlikten sonra.
Ardından da işte bu proje çıktı karşıma.
Kader ağlarını örüyordu adeta.


Ekvador’da İngilizce öğretmeni açığı varmış sevgili okurlar, şaka gibi ama varmış. Hâlâ var. Hatta başvurmak isterseniz beklerim.
Ben de İngilizce öğretmeni değilsem de öğretmenim nihayetinde. Yollarda öğrendiğim bir buçuk tane dil, bir zamanlar yalnız başıma sefere çıkmamın en büyük katkısı oldu bana.

Kalbim nasılsa kırıkken, o üç yıldır kurduğum Güney Amerika hayali de, bu gönüllü İngilizce öğretmenliği fikriyle kafamda yeniden ufaktan filizlenmeye başladı.

Biletini, yemeni, içmeni, kalacak yerini, her şeyi karşılayacaklar, üstüne bir de kırılan kalbin onarılacak uzaklarda. Süper!
Sen de işte günde altı saat çocuklara İngilizce öğreteceksin.

Kırık bir kalbe çocuk sevgisinden daha iyi ne gelebilir, sorarım.

20170520_193628_Pano-01.jpg

Velhasıl, detaylar bende kalsın, bir şeyleri tamir etmeye çalışırken biz, bir temmuz akşamı kendimi uzaklara, çok uzaklara giderken buldum ben de.
Tubakız’ın Güney Amerika Seferi ve Ne Güzeldi Birlikte Gezemediğimiz Yerler silsilesi de böyle başladı.

İşin magazin kısmını bitirdiysem, birbirinden kalitesiz görseller eşliğinde size Quito rehberliği yapayım. Hahaha blogger geldi hanıım…

Ekvator’a çok yakınım, ve güneş tenimi çok daha fazla yakıyor burada. Yani gelir gelmez ilk fark ettiğim bu oldu. Burnumun üstü soyuluyor hep.
Bu arada Alpsiz geziyor olmak çok tuhaf. Çok iyiyim, çok mutluyum ama güzel bir manzara görünce boğazım düğümleniyor. Süt kutudan bardağa düzgünce nasıl aktarılır ondan öğrenmiştim ben. Keşke fotoğraf çekmeyi de öğretseydi bana.
Seferdeyken, uzaktayken yerimi hiç yadırgamam, evimi yatağımı, yemekleri hiç özlemem. Ailemi bile özlemem ben, alışmışım gurbete.
Ama sevgili yoldaşımı, canımın ta içini iliklerime kadar, burnumun direği sızlarcasına özlüyorum şimdi.


Yıllarca hayalini kurduğum yerdeyim, hem seyahat ediyor hem en sevdiğim işi yapıyorum. Fakat aynı Moskova’da memleket hasreti çeken Nazım Hikmet gibiyim. Hasretim, memleket kadar sevgili okurlar.
Off, nasıl laf ama…
Sen de az içli değilmişsin Tubakız!

IMG_20170703_131858-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

Tavsiye vermek tövbe haşa haddim değil ama, hayatınızın aşkını, hep aradığınız şeyi bulmuş da olsanız, hayallerinizi ertelemeyin sevgili okurlar. Yapmak istediklerinizi bir şekilde hayata geçirin.
Kalbim kırılırcasına özlesem de sevgili yoldaşımı, iyi ki buradayım. Burada olmam gerektiği için buradayım. Bir sebepten kırılmasaydım, belki de en çok istediğim şeyi rafa kaldırmış olacaktım. Belki de yıllar sonra, buralara gelmediğim için hayıflanacaktım da. Ama yapmayıp pişman olacağıma, yapar pişman olurum daha iyi.
Neyse, benim süper gücüm de gitmek işte sevgili okurlar. Bok mu var bilmem, ama gittim bir kere.

Her Yer Çimen Her Yer Çayır

Quito, dağlarla çevrili bir kent. Mesela hostelin camından bakıyorum dağ, bakkala gidiyorum dağ. Alp dağlara tutkun ben gibi, görse bayılırdı. Dünyanın ikinci en yüksek başkenti, boru mu! Ama bilin bakalım niye üşümüyoruz? Çünkü ekvator!
Erzurum’dan bile yukarıdayız ama üşümüyoruz, bu bir mucize mi yoksa aman tanrım bu bilim mi anlamıyorum.
Kafamı her çevirişimde kocaman sırıtıyorum sadece.

İran gibi ucuz bir yer hem. Alp tam bir köylü, gittiğimiz yerin ucuz olup olmamasını TL ile mukayyese edip tayin eder. Yav ama öyle şey mi olur!
Buranın para birimi Dolar ve otobüse binmek yirmi beş sent. Bizde para birimi Lira ve otobüs yirmi beş kuruş değil. Demek ki burası ucuz!
Ah, sevgili yoldaşım olsa otobüse mi binerdim, atlardım ardına, fiyuu! Ver elini Pichincha! (Pichincha o meşhur volkanik dağın adı, durun, oraya da geleceğim.)

İnsanları çok çok iyi kalpli. Bir tespitim var, yoksullukla iyi kalplilik doğru orantılı zaten. Süper tespit Tubakız, ilk kez sen mi düşündün?

IMG_20170704_131839-01.jpeg adlı dosyanın kopyası
(Temsili insan gorseli. Temsili.)

Yol kenarlarında dikiş dikerek para kazanan insanlar var, ne bileyim yolda envai çeşit şey satarak para kazanan insanlar var. İran’da da görürdük bunu, asfaltta ansızın beliren karpuz satıcıları gibi.
Neyse, gerçekten yoksullar ve ellerindeki her şeyi sunuyorlar.
Ben dört aylık İspanya seferimde az buçuk İspanyolca öğrenmiştim, burada mecburen onunla idare ediyorum çünkü elbette ki kimse İngilizce bilmiyor.
Cennet vatanımızdan bile az gelişmiş bir yerde olmak beni sinsice iyi hissettiriyor.
Çünkü en azından bizde, BURDAN DÜMDÜZ GO GO GO var. Ekvador’da o da yok.

IMG_20170707_125138-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

Şu gördüğünüz kent meydanında ise daha geldiğim gün bir şovla karşılaştım. Quito’da her pazar devlet başkanı parlemento binasından çıkıp halkı selamlıyor. Çok hoşuma gitti çünkü en ufak bir abartılı güvenlik önlemi yok, itme kakma yok. Vatandaş gülüyor, mangocu ablalar mango, ananasçı ablalar mutlulukla ananas satıyor. Yan kesiciler kuvvetle muhtemel kol geziyor, ama pehey kimin umurunda, meydanda şahane bir dans şovu var, devlet başkanı da onu izliyor…

Böyle mutlulukla, keyifle birkaç saat geçti işte. Sevgili başkan kimseyi azarlamadı, yaftalamadı. Meydandaki turistleri ayrıca selamladı. Ben turist değilim sayın devlet başkanım dedimse de, kimse bundan bir şey anlamadı.
Tam tüm kalbimle bu güzel törene ve daha öncesinde adını dahi bilmediğim sayın başkana sempati duyacaktım ki, yanımdaki Venezuelalı arkadaşımdan, sayın başkanın, Venezuela’daki diktatörlüğü desteklediğini öğrendim.
Başkan gözümden düştü sevgi okurlar.
Rüya bitti. Bir daha o meydandan geçmeyeceğim.

IMG_20170707_133853-01-01.jpeg adlı dosyanın kopyası
(Özür dilerim bu sıfır kalite görsel için ama telefonla ancak bu kadar. Bir Alp Mor Fotografi değil maalesef.)

El Panecillo’ya varmak içinse belki bin basamak tırmanmak gerekiyor. Ben eskiden takıntılı bir bireydim sevgili okurlar, basamakları, pencereleri, insanlar konuşurken ağızlarından çıkan kelimelerin harflerini, her şeyi ama her şeyi sayardım.
Bu takıntımdan nasıl kurtuldum bilmiyorum ama o basamakları saymadım şükür.
İşte El Panecillo’da yukarıdan bakınca da şöyle bir kent manzarası görünüyor.
Şehirde keşfetmediğim çokça yer var daha, ama şu manzara bile iyi ediyor.

IMG_20170705_093125_582.jpg adlı dosyanın kopyası

En çok da neye üzülüyorum var ya, şu güzelim manzaraları, yeteneksizliğimle heba ediyorum. Sevgili yoldaşım, ne kareler çekerdi buradan, ah…
Hayatımın hiçbir döneminde, hiç kimsenin yokluğunu hissetmedim. Ama Alp’in yokluğunu öyle derinden hissediyorum ki bazen gözümden damla damla dökülüyor. Sonra dağlara, göğe bakıp şükrediyorum. Güçlü olduğum için, hayallerimi hayata geçirebildiğim için, kendimden başka bir faniyi bu denli içten sevebildiğim için…

IMG_20170708_193417.jpg adlı dosyanın kopyası

Veee Pichincha!
Adı bile sevimli değil mi yahu. Resmi dil İspanyolca olsa da yerel halkın konuştuğu iki dil daha var; Quechua ve Shuar.
Bunların dağla ne alakası var peki? Bakın bunlar hep bilgi sevgili okurlar, Vikipedi’de bulamazsınız, bulsanız da VPN gerek. Ben bunları hep bakkalla muavinle hasbıhal ederken öğreniyorum. Keşke canım yoldaşım Alp yanımda olsaydı da, ben bunları şevkle öğrenirken, o sıkıntıdan patlasaydı.
Her neyse, bu güzel Pichincha’nın iki zirvesi var; Quechua Pichincha ve Guagua Pichincha. Yani Baba Pichincha ve Oğul Pichincha anlamında, ne tatlı.
Guagua burada çocuk, evlat anlamında da kullanılıyor çünkü yerel dilde. Öğrencilerimden bahsederken ‘mi guagua’ diyeceğim mesela ben de, ‘benim evladım’ demek gibi. Kendi öğrencilerimden de benim çocuklar diye bahsediyordum vaktiyle.
Ne anaçsın Tubakız.
Asi ama anaçsın.
Allah seni korusun ve de sevdiğine bağışlasın.
Korusun çünkü, salt bulunduğum ülke değil, Güney Amerika boylu boyunca çok ama çok tehlikeli bir yer.
Sanki tüm kıta kocaman bir Tarlabaşı.

Her neyse Pichincha da buradaki o meşhur volkanik dağ işte. Teleferiğe bindim ben de burada sevgili okurlar. Alp olsa ne biçim alay ederdi.

IMG_20170710_121449-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

Ben sadece Pichincha’dan haberdar iken azıcık daha uzağımda sanırım görüp gorebileceğim en güzel manzara yatıyormuş.
Giderken üç vesaitle ulaşıp, dönüşünde ise bir kamyonetin arkasında geldiğim Quilota’dan da söz edeyim.
O kamyonetin arkasında rüzgar hani tenimize tenimize değiyor ya, heh işte o bana aynı motorda olmayı anımsattı.
Sonra bir miktar daha yaş süzüldü tabii.

Quito dağlık bir yer demiştim. And Dağları’yla çevrili. Volkanlar da cilvesi.
Hatta uzaktan görünümü tıpa tıp Ağrı’ya benzeyen bir dağ daha var, Cotopaxi adı. Ona da bile isteye gitmedim, gitmeyeceğim.
Çünkü ne güzeldi birlikte gidemediğimiz yerler.

Quilota diyordum.
Burası volkanik patlama sonucu oluşmuş. Yav muazzam değil mi? Göle inmek için birkaç kilometre yürümek gerekiyor ki oldukça zorlu. İnerken görmekte olduğum manzara, bana Likya’yı anımsattı.
Çıkarken de atlar var, isterseniz. Ata binmek çok isterim ama on Dolar veremem valla, kusura bakmayın. Kendimi yorarım daha iyi. Hem yazık hayvana.

IMG_20170710_130236-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

La Mitad del Mundo
Yani Diyor ki Arzın Merkezi

Dünyanın tam ortasına ayak basacağım zaman çok garip hissedeceğimi zannederdim, ama öyle olmadı nedense.
Burası dünyanın tam ortasına yirmi beş kilometre mesafede. Oraya da taksilerle gitmek gerek mecburen. Çünkü bu ‘Motorsuz Seferler Bölüm Bir’.
Ama yedi kişi birleşip danaya girercesine taksiye girince kişi başı çok az paraya geliyor gidiş dönüş.

IMG_20170704_125222-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

Aslında Ekvator’un sembolize edildiği iki yer var. Tam hesaplanmış nokta ise şu an ismini hatırlamadığım bu müzede. Diğeri de daha turistik olup, önünde poz verilesi bir heykelimsi.
Orada öyle bir pozum olmadığından, gerçek hesaplanmış olanı koydum ben de. Bırakalım bilim konuşsun.
Gelirseniz muhtemelen ilk ziyaret edeceğiniz yer olacaktır ama ben aksi gibi yazıda en sona koydum.

Bir de ben Güney Amerika’ya en çok da alengirli meyveler hasebiyle ilgi duyuyordum. Misal ilk maaşımla eve ananas götürmüştüm ben, evde gözyaşları sel, duygular şelale…
Öyle bir sevmek yani.
Burada da fırsat buldukça gerek sokaktan gerek marketten alengirli meyve alıp yiyorum.
En çok garibime giden de vatandaşın sağda solda mangal közünde muz bişirmesi. Bişirmek evet!
Sonradan tattım ve anladım ki, muz değil başka bir cins meyveymiş o. Bir adı var ama, ben ‘bişirilebilir muz’ adını verdim ona; “cookable banana” diyorum. Gülüyorlar. Yav ne gülüyorsunuz arkadaşlar, Ortadoğuluyum ben, ne bileyim böyle şeyleri.
(Bişmiş muz görseli koyamadım elbet, turist gibi yiyecek fotoğrafı mı çekeyim. Dağlara bakalım az daha.)

IMG_20170708_125542-01.jpeg adlı dosyanın kopyası

Şimdilik başkentteyim ama birkaç gün içinde Santo Domingo adlı küçük bir şehre taşınacağım. Henüz tanışmadığım bir aile yanında konaklayacağım. Hayatımda hiç görmediğim 40-45 adet çocuğa İngilizce öğreteceğim.
Daha önce hiç İngilizce öğretmedim, heyecanlıyım.
Şimdilik Quito’dan yalnızca bunları aktardım lakin görecek çok şey var. Belki de birazını Alp’e saklıyorum. Belki onunla görürüm, dileyince oluyor ya her şey. Yıllardır buralarda olmayı dilediğim gibi, şimdi de burada onunla olmayı diliyorum.
İhtimal…

İlk fırsatta daha da uzaklara gideceğim elbet. Amazon’dan, sonra beyaza çalan sarımtırak kumlu sahillerden, yüksek yüksek dağlardan, o Baños denen yerdeki salıncaktan bahsedeceğim.
Bir dahaki bölümde elbet.

IMG-20170711-WA0009.jpg

Burada ne kadar duracağım, sevgili yoldaşımla ne zaman kavuşacağım hiç bilmiyorum. En sevdiğim diziyi izler gibi, bizim için bir sonraki bölümü merakla bekliyorum. Çünkü çiçek döllenmesi gibi hayatlarımız, uçuşurken kavuşacağız.
Bunu ondan öğrendim.
Beklemeyi, sabretmeyi de öğreneceğim.
Belki bu ‘sefer’ hiçbir şeyi değilse bile bunları öğretecek bana.

Maalesef iki ayaklı bir görselle şimdilik veda ediyorum sevgili okurlar.
Tez zamanda uçuşa uçuşa sevdiğinize kavuşmanız dileğiyle…

Tuba Pasaklıkök

 

3 cevap

  1. cengiz selçuk dedi ki:

    Sayfanızda gezdikçe içimiz açılıyor.

    Yolunuz açık olsun, kaleminize sağlık

  2. Volkan koc dedi ki:

    Koca bir ömür var daha önünüzde. Özlem arzızlaşıyor diye böyle hisseder insan. Uçuşan çicek tozları gibi uçuş uçuş kavuşmanız dileklerim. Memleketten selam ederim ;)

  3. Harun Mor dedi ki:

    Anladigim kadarıyla Alp, uzun mesafe motor sürdüğü yollarda hayallerini arıyor. Yani yakınında değilde uzağında yer alan hayallerine motor sürüyor. Tubakiz ise uzak yerlerde sosyal yardım projelerini yürütmek istiyor. Bu uzak yerler (benim için uzak, size yakın) muhtemelen Alp’in hayallerine yakın olabilir. Tubakiz sosyal yardım projelerini yürütebilir Alp ise uzak yerlerde yakın hayallerine motor sürebilir mi acaba? Hasret çeken gönül ve gözlere acizane bir temenni… Bu arada 40 yaşımdan sonra amcamın oğlu Alp’i bu yazıyla biraz tanıdım. Teşekkürler Tubakiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir