Antalya’nın Büyülü Koylarında 3 Hafta (2500 KM)
Yaz aylarında benim için gelenekselleşmiş olan Antalya rotasını bu sene (2014) Kafkaslar ve Doğu Avrupa yolculuğum sebebiyle yapamamıştım. Antalya öyle bir yer ki; yabancı memleketlerde kilometrelerce yol gittim, sürekli yeni yerler keşfettim, ama aklımda enfes koyların, masmavi denizin, doğal güzelliklerin özlemi vardı.
Kafkaslar ve Doğu Avrupa yolculuğumu sonbaharda tamamlayıp evime geldiğimde Antalya özlemimi dindiremedim. Biraz da farklılık olsun diye 150 cc’lik ufak bir motosiklet satın aldım. Kışa yaklaşıyoruz ama dert değil, sahilden sakin sakin inerim güneye diyerek düşüyorum yollara…
Rota: İstanbul – Tekirdağ – Çanakkale – Balıkesir – İzmir – Aydın – Muğla – Antalya – Burdur – Afyon – Kütahya – Bilecik – İzmit – İstanbul
Mesafe: 2500 KM
Motosiklet: Bajaj Boxer 150
Motosikletim altımda biraz kaybolmuş gibi. Aslında o kadar da küçük değil, her şey yerli yerinde ve ben puzzle’ın eksik bir parçası gibi görüntüyü tamamlıyorum. Önümde arkadaşımdan ödünç aldığım 20 litrelik bir depo üstü çanta, arkada ise eskiden cruiserım varken kız arkadaşımın hediye ettiği yaklaşık 40 litre hacimli sosis deri çanta var. Çantayla benim aramda ise; çadırım, şişme matım ve sırtımı yasladığım uyku tulumum var. Yan taraflar boş, bekli ileride çanta ayarlarım. Şimdilik iyi böyle…
İstanbul’dan başladığım yolculuğa; Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Aydın, Muğla rotasını izledikten sonra Akdeniz sahillerine ulaştım. Günlük ortalama 300 km kadar ilerleyerek 3 günümü aldı. Amacım sıcak denizlere bir an önce inebilmek. Biraz Osmanlı-Rus ilişkilerindeki Rus’ların sıcak denizlere inmeyi istemesi gibi oldu. :)
Ölüdeniz’i hiç böylesine güzel ve duru görmemiştim. Aklımda hep kalabalık ve gürültülü bir yer olarak kalmıştı. Keza sezonun açık olduğu zamanlarda çadırı da gizli saklı bir yere kurup sürekli kaldırılma huzursuzluğunun yanında sarhoş ziyaretçilerim de oluyordu. Bu sefer motorumu bile soktum kumsala, çadırımın yanına da park ettim. Tam istediğim gibi, güzel bir uyku çekebilirim şimdi!
Ertesi gün toparlanıp Kabak’a… Hava şimdilik güzel, yarın için biraz bozacak gibi görünüyor. Çok fazla yerim yok, marketten 2-3 günlük yiyeceğimi alabiliyorum yanıma sadece. Kıvrımlı ve bolca inişli çıkışlı eğlenceli yollardan burası da. Yer yer yukarıdan taşlar düşmüş yola. Sakince ilerliyorum…
Aşağıdaki manzara sürekli dikkat dağıtıyor. Yol da daracık zaten, uçmasak bari aşağıya.
Yol tabelası boyama ve delme sanatı burada da yaygınmış. Sanata çok düşkün bir toplum olduğumuz, memleketin her adımında karşımıza çıkıyor.
Dağ keçileri bana doğru geliyor, Rusya’daki rüşvetçilerden değildir umarım!
Kabak Köyü’ne üzerime taş düşmeden ve rüşvet vermeden varıyorum. Sırada güzel bir iniş var. Zamanında buraya kadar geldiğimde, motosikletimle inemeyeceğimi, park edip 4×4 araçlarla aşağıya inebileceğimi söylemişlerdi. Çok abarttıklarını biliyordum tabii ki, çevre baskısından dolayı heves meves kalmayıp Patara’ya doğru devam etmiştim. Bu sefer kimsecikler yok, abartıldığı gibi düşüp kalırsam da tek başımayım. Başıma üşüşen birileri olmaz, düşe kalka inerim ben buraya, salıyorum motoru aşağıya!
Yine harika bir manzara, yollarda su yarıkları ve teker izleri var sadece. Sakin sakin iniyorum, bazen karıştırıyorum yolu ama nihayetinde deniz kenarına kadar ulaşıyorum hava kararmadan. İniş harikaydı, CBF1000 ile de inermişim.
(Tanıdık ya da tanımadık, kimseye kulak asmamak gerek. Herkesin zorluk anlayışı ve seviyesi farklı sonuçta.)
Gün batımına yakın deniz böyle efsane bir renge büründü, etrafımda kimseler yok yine. Tesisler hep kapalı. Tam istediğim ıssızlık ve huzur! Yazın buranın hali ne öyle!!!
Bazen heyecanlanıp hızlıca ayağa kalkıyorum, sağa sola bakınıyorum, mutluluktan şaşırıyorum. Doğayla ve eşsiz gücüyle karşı karşıyayım tekrar, benim için heyecanlı buluşmalardan biri daha…
Gece çadıra girip yattıktan sonra dalgalar biraz güçleniyor. Acaba çadırı denize çok mu yakın kurdum diye düşündüm. Yine de 10-12 metre mesafe vardır, ama belli mi olur denizin işi diye de konuşuyorum kendi kendime. Sonunda kararı verdim, üşengeçlik kazanıyor ve uyku zamanı…
***
Leziz bir uykudan sonra güneşli bir gün beni bekliyor. Şimdi denizin tadını çıkarma vakti, akşama doğru hava bozacakmış. Bir de bekçi dışında kimse yok sanıyordum. Bir kadınla karşılaştım, birbirimize doğru yürüyorduk. Aslında merak ettim hikayesini, ama bu büyü bozulmamalıydı, pek konuşmamalıydım sadece doğayı dinlemeliydim. Zaten pek de beceremem ya iletişim kurmayı. Başımla selam verdim, sessizliğe devam…
Rüzgar şiddetini arttırıyor bazen, kazıkların üzerine taşları dizdim. Kar kardır.
Efsane bir gün batımı daha, yaşanır burada. Tadını çıkarmak için tam zamanıymış!
Gece yağmur başladı, güçlü gök gürültüleri ve asi yağmur taneleri. Patır patır çadıra çarpıyorlar, harika bir ses. Hava biraz daha serinliyor, tulumun içine yumuluyorum iyice. Bir elimle de fındık fıstık atıştırıyorum. Yağmur sesleri yavaştan uykumu getiriyor, erkenden dalıyorum uykuya.
Her yer bir güzel ıslanmış, serinlik devam ediyor. Ben de narla kahvaltımı yapıyorum Akdeniz’e karşı. Ne güzel ya, erkenden uyanabildim. Evde olsam güneş tepeye çıkana kadar uyurdum kesin.
***
Fethiye’ye gidip işlerimi hallediyorum, depoyu da doldurup hava kararmadan Patara’ya ulaşmalıyım. Güzergahım zaman zaman Likya yolunun üzerinde. Aslında tüm yolculuğu Likya yolu üzerinde yapmayı isterdim ama her kısmı elverişli değil motorla gitmeye.
Artık aramızda özel bir bağ olduğunu düşündüğüm Patara’dayım tekrardan. Bir seneyi geçti buraya gelmeyeli, özlemişim kum tepelerini.
Köy meydanında, 2 sene önce tanıştığımız Mehmet amca ile tekrar karşılaşıyorum. Karavanını yine aynı yere park etmiş. Bol bol konuşuyoruz yolculuk anılarından. Hanımı güzel ve sıcak yemekler yapmış, yemeye doyamıyorum.
Yeni gün başlar başlamaz koştura koştura sahile gidiyorum. Hava günlük güneşlik, harika! Sahile gidebilmek için ücret ödemek gerekiyor, tabii müze kart varsa o da geçerli. Trabzon’dayken yenilettirmiştim müze kartımı, geçerliliği halen devam ediyor, ücret ödemeden giriyorum içeriye. Patara sahili tüm endamıyla karşımda. Seviyorum burayı, sahil çok uzun, yazın en hareketli zamanda bile birazcık ileri gitsen hemen sakinlik başlıyor. Saatlerce yürüsen de yol bitmiyor…
Yengeçcan’ları hatırlıyor musunuz? Yan yan takılırlar hep, çok komikler ve korkaklar.
Ortam süper, izimi bıraka bıraka ilerliyorum. Kontrol bazen zorlaşıyor ama çok eğlenceli. Neden dişli lastiğim yok diye de iç geçiriyorum tabii.
Hemen motosikletleri fark edin mesajımızı verelim.
Zamanlayıcıya alıp motorumun üzerinde fotoğraf da çekileyim. Genelde tek başıma yola çıktığımdan, fotoğraflarda nadiren bulunuyorum. Fotoğrafımı çekeyim edeyim işleri çok zahmetli geliyor.
Altın sarısı kumlar ve tepecikler fotoğraf çekmek için mükemmel bir bölge. Birçok filme de sahne olmuş aynı zamanda.
Patara’da her şey güzel de, denizini sadece izlemeyi seviyorum. Yüzmesi pek keyifli gelmiyor, ama kıyıda yürümek gibisi yok.
Likya medeniyetinde yaşasaymışım gözcülük yaparmışım buradan.
***
Patara’ya geldiğim günün öncesi, köylülerden birileri tüm köpekler için zehirli yiyecekler hazırlayıp köyün sağına soluna dağıtmış. Birkaçı malesef zehirlenip hayatını kaybetmiş, zehirli yiyeceklerden yiyip hayata tutunmaya çalışanlar ise şoktan kurtulamamışlardı. Mehmet abi bir tanesini ilaç ve bol yemekle kurtarmaya çalışıyordu, ama köpek çok ürkmüştü kendine gelemedi uzun süre. Köy meydanında yanlarında çadır kurduğum zaman o şoktaki köpek sabaha kadar yanımdan ayrılmadı. Patara’da karavanlı abilerle vedalaştıktan sonra ana yola doğru hareket ettim, geceleri çadırımı bekleyen dostum peşimden koşarak geliyor. Zehirin etkisinden kurtulduğu için mutluyum ama peşimi bırakmadığını aynadan izledikçe de içim içimi yiyor. Neredeyse 2 km boyunca peşimden geldi. Yetişemediğini farkedip geri dönsün diye arayı çok fazla açsam da gelmeye devam etti. Umarım başına bir daha böyle talihsiz bir olay gelmez.
Kaputaş’a gelince merdivenler gözünüzde büyüyorsa en azından yukarıdan izlemeli.
Denizin rengi, kum gibi görünen çakıl taşları, ayak izleri, dalgalar…
Normalde Kaş’ta çadır kurulacak yerler belli. Çok da meşhur bir kamp yeri var, ama bir türlü ısınamadım. Pek benim tarzım değil ondan kaynaklanıyor. Piknik tadında yerlerden biri gibi.
Yarımadanın girişinde en dar olan yerin hemen sağ tarafında burayı buluyorum. Rahat bir yere benziyor, karavanlı abiler falan da var. Bir de marinanın ördek ailesi gelmiş, balıkları kovalayıp kenara sıkıştırıyorlarmış. Bir gece uyuyup doğuya doğru ilerlerim…
Demre-Finike arasında bu mini mağaraya bayılıyorum, her seferinde mola veririm izlemek için. Hatta geçen sene arkadaşımla gelip oraya yüzmüştük, birşeyler yiyip denizin altını keşfe çıkmıştık. Çok seviyorum, mutlaka bir ara çadır kurmalıyım içerisine.
Kumluca’dan sonra sahil yolunu bırakmadan ilerliyorum.
Harika yerler var yol boyunca, bir sürü konaklayableceğim alanlar keşfettim. Başka bir gelişime değerlendirmeli.
Bugün hedefim Gelidonya Feneri’ne ulaşıp, geceyi orada geçirmek. Karaöz’den sonra etraf birden değişiyor. Kızıl bir yol ve yemyeşil çimenler arasında sürüyorum, ilerledikçe etraf daha büyülü hale geliyor. Bir noktadan sonra şartlar zorlaşıyor, iri iri taşlı kısımlar var amortisörlerin en sevdiğinden.
Bu arada yol boyunca izleri takip ederek Likya yolu’nda ilerleyebiliyoruz. İngiliz asıllı Kate Clow üşenmemiş adım adım işaretleri bırakmış. Kendisi Fethiye-Antalya arasındaki 509 km’lik Likya Yolu’nu ortaya çıkararak turizme kazandıran enerjik değerli bir ablamız.
Yol, yürüyüşçüler için olduğundan motosikletle belirli kısımlarında ilerleyebiliyorum. Zaman zaman motorla ilerleyemeyip ana yoldan devam ediyorum. Tekrardan Likya Yolu’na bağlanıp Kate Clow’un bıraktığı izlerle karşılaşmak mutluluk verici.
Gelidonya Feneri’ne son 2 km kala tamamen yürüyüş yoluna dönüyor. Hava yarım saat sonra kararacak. Geri mi dönmeliyim, yoksa risk alıp yukarıya doğru devam mı etmeliyim?
CBF ile gelmiş olsaydım kesin geri dönerdim, hazır küçük motorla buradayım en kötü kucaklayıp geri dönürürüm sorun olmaz.
Devam et işte, merak ediyorsun Alp! :)
Yavaş yavaş ilerliyorum, bazı yerlerde motor aşağı doğru yatsa, ayak koyup kurtaracak kıvamda bile değil.
Son 50 metre kala pes ediyorum, çıkmıyor daha fazla, dişli lastik gerekiyor. Olsun epey gelmişim zaten. Bundan sonrasını ben taşırım, motor olduğu gibi kalsın yerinde. Hava kararınca kimse gelmez, meraklanmam ben de.
Çantalarımı alıp yukarıya doğru giderken, “yardıma ihtiyacın var mı” diye soruyor biri, motosikletle geldiğimi görünce de şaşırıyor. Ben de ona şaşırıyorum kız başına ne işi var ormanın içinde bu saatte diye. Almanya’dan Likya Yolu’nu yürümeye gelmiş ve akşam yemeği için yakacak birşeyler topluyormuş. Çadırını kurduğu yeri gösterdi ben de aşağılarda bir yere zeytin ağacının altına yerleşiyorum. Yerde o kadar çok zeyin çekirdeği varmış ki sabah olduğunda farkettim. Kim bilir kaç sene öncesinin dalından düşen zeytin çekirdeği o üzerine bastıklarım…
Artık uyku düzenim tam kıvamına geldi, güneşin doğuşunu kaçırmıyorum. Gün boyunca da çok verimli geçiyor. Tam istediğim hayat, eve döndüğümde devam ettirebilsem de günleri yazık etmesem daha fazla…
Güneş kendini henüz göstermeden önce denizin ve gökyüzünün rengi ne kadar etkileyici değil mi?
Bolca zeytin ağacı varmış hava aydınlandıkça etrafımı daha iyi görünce farkettim. Belki de zamanında fenerde görev alan kişiler dikmiştir.
Yaz aylarında sinekler ve akrepler pek rahat vermiyormuş, ama mevsim itibariyle hiç karşılaşmadım. İlginç bir fener burası, kıyıdan epey yüksekte ve tehlikeli bir bölgenin feneri. Tarih boyunca epey gemi batmış, çok canlar yanmış aşağılarda. Aynı zamanda çok eski zamanlara ait bir gemi batığına da ev sahipliği yapıyor Gelidonya Burnu. Şimdilerde M.Ö. 15. Yüzyıl’a ait geminin kalıntıları Bodrum Sualtı Müzesi’nde sergileniyor. İki sene önce görmüştüm, buraya aitmiş ilk gördüğümde dikkat etmemişim.
***
Gelidonya’da kahvaltımı yaptıktan sonra akşam tanıştığım kızla Adrasan’da görüşmek üzere vedalaşıyoruz. Gelidonya’dan Adrasan’a gitmem için ana yola geri dönmem şart, o ise sırt çantası ile yürüyecek. Yürümeye gelen insana da gel motorla götüreyim demek komik olur. Tekrar görüşürsek devam ederiz diyip ayrılıyoruz.
Adrasan’a geldiğimde ise umduğum gibi bir yer göremedim, hava da bozacak gibi. Adrasan’da onu beklemeden en iyisi Olimpos’a devam edeyim.
Olimpos’a varınca bulutlar, güneşle aramıza giriyor yavaş yavaş. Biraz da serinliyor hava. Çadırı sağlam bağlamalıyım, bu gece sert geçecek…
Babadan oğula nesil bunlar. :)
Çok sert bir geceydi, durmak bilmedi yağmur. Acaba yıldırım düşer mi buralara diye merak etmedim de değil. Öyle gürültülüydü ki hiç birşey duyamadım, güzelce uyumuşum. Sabah uyanınca motoru yerde buldum. O da yoruldu tabii o kadar yol gelince.
Kaldırdım baktım, deposu ezilmiş biraz, ziyanı yok.
Depodan benzinim uçup gitmiş mi o daha önemli!
Tamam duruyor, sorun yok. :)
Motoru sağlama aldıktan sonra adamın biri geliyor, karşıma geçip bana bakıyor. Hayırdır birader lafını pek sevmem ama tam o anda söylenecek bir söz. Sessizliği bozmak için, sen de mi motorcusun diyorum.
Motoru varmış şansa, birazcık konuşmaya başlıyor. Neyse konu yavaştan değişiyor ve bu bölgenin bekçisi olduğunu, çadır kurduğum yerin yasaklı bölge olduğunu söylüyor.
Hem sen derenin bu tarafına geçmişsin, yağmurdan dolayı o suyun seviyesi yükselirse geriye dönemezsin diyor.
Olamaz ben bu detayı hiç düşünmemiştim. :) Niye yasakmış ne zararım var diye bıdırdanmaya gerek yok, en iyisi ben kaçayım su daha da yükselmeden Çıralı tarafına.
Derenin seviyesi epey yükselmiş, geldiğimde motorun altına anca değen su, egzoz seviyesine çıkmış. Biraz debelendikten sonra devrilmeden geçebildim.
Çıralı tarafına yerleştim sonra da. Yağmur sonrası ıslaklık ve güneşe gülümseyen bulutlar. Keşke güneş birkaç saat daha o seviyede kalsa da bulutların rengi öyle kalsa.
Yağmurlu günün ardından bol yıldızlı romantik bir gece. Çadırın içinde yastığımın yerini değiştirip tam kapının dibine koydum. Fermuarı da açınca yıldızların hepsi tepemde. Tertemiz bir hava, parıl parıl parlayan yıldızlar, hafif bir esinti, dökülen yaprakların sesleri…
Dönüş vakti artık, ufka doğru uzun uzun bakıyorum. Buz gibi gecenin hemen ardından sıcacık bir sevgili öpücüğü gibi, güneş senin için doğuyor. Gece beni bekleyen dostum da uyanmış. İkimiz için de yeni bir gün başladı. Eve giden yolum epey uzun, yakında kar da başlayacakmış. Sırf karda uzun yol tecrübesi edineyim diye iç taraflardan döneceğim. Afyon ve Kütahya özel ilgi alanım. :)
***
Yolum uzun, motorum yavaş ve hava soğuk. Yolu ikiye böldüm 400-400 biraz daha kolay olacak. İlk mola Afyon, arkadaşıma gidip geceyi orada geçiriyorum.
Sabah söylendiği gibi karlar içinde Afyon, oturacağım yerdeki karları temizleyip motoru ısıtıyorum. Yolculuk şimdi başlıyor sanırım!
***
İlk pes eden ekipmanlar eldiven ve botlar oluyor. Tabii en kolay üşüyen yerler olmasının da büyük payı var. El ve ayağı sıcak tutmak böyle havalarda zahmetli.
35-40 km gidebiliyorum en fazla. Uyuşmalar dize veya dirseğe kadar ilerlediyse mutlaka mola veriyorum. Bulabilirsem bir köy kahvesi ya da kamyoncu lokantasına gidip sobanın karşısında ısınıyorum. Eğer ısınacak yer bulamadıysam ve donmaya başladıysam motoru stop ediyor üzerinden inip itmeye başlıyorum. Yaklaşık 1.5-2 km iterek vücut ısımı yükseltip yola devam ediyorum. Bu şekilde etaplar halinde daha sıcak yerlere ulaşıyor ve günün sonunda sağ salim evime ulaşıyorum.
Motosikleti soğuk havalar için biraz kişiselleştirmem gerekiyor, tamamen çözemesem de 35-40 km’lik periyodları 100’e çıkartabilirim diye düşünüyorum.
Yeni yolculuklarda görüşmek üzere, hoşçakalın…
42 cevap
Valla süpersin her yazı gibi zevkle okudum eline sağlık
Teşekkür ederim.
çok güzel bende senle birlikte seyahat ettim sanki okuyunca.bir daha geziye çıkarsan birlikte gidelim.
teker teker okudum okadar keyifliydiki gitmiş görmüş kadar oldum. devamını bekliyoruz tekerin düz bassın
Teşekkür ederim Okan. Boxer ile yolculuk planlarım devam ediyor. :)
Çok ilgi çekici bir tur olmuş.Hepimizin planlarındaki gibi.Kullandığın fotoğraf makinesi nedir? Fotoğraflar çok iyi
Teşekkürler Eren. Canon 600D kullanıyorum üç tane de objektifim var. Canon: 18-55 / 50mm 1.8 / 55-250
Sizi youtube kanalinizdan da takip ediyorum, çok da kıskanıyorum. Fotoğraflar ve anlatım gayet açıklayıcı ve akici ellerinize saglik. Bu yolculukta Boxer in lastikleri orjinal lastikleri miydi? Degilse hangi marka lastik kullandiniz? Sağlıcakla kaliniz.
Teşekkür ederim Şahin. Evet orijinal lastiklerdi. Aslında Sava MC32 almaya niyetliydim ama bir türlü fırsat bulamadım. Yola çıkacağım zaman da biraz aceleye gelmişti kaldı öyle…
bir çok yeri araçla görmüştüm daha önce ama imrenilecek bir tur yapmışsınız
ilk yorum gibi bende sormak istiyorum köpekler için veya hayvanlar için aldığınız bir önlem var mı?
genelde hareket eden araçlara saldırıyorlar ya uzaklaştırıcı sinyaller gönderen aletler gibi birşeyler kullanıyormusunuz
bu arada fotoğraflar etkileyici emeğinize yüreğinize sağlık…
Teşekkür ederim. Köpekler için bir önlem almadım, kovalayan da pek olmadı şansıma. Belki motorum sessiz diyedir. Eğer yolda saldıracak gibi bir köpek varsa ona göre hazırlıklı geçiyorum. Her zaman durmak çözüm olmuyor bazı köpekler için, o yüzden hazırlıklı olup kaçmakta fayda var. :) Kamp yaptığım yerlerde ise köpekler hep sıkı dostum olmuştur, çoğu zaman çadırımın yanında sabaha kadar bekler beni korurlar. Ben de yemeklerimi paylaşırım, öyle bir bağ var aramızda…
tekerine ve yüreğine sağlık Alp gayet güzel bir gezi olmuş ama bu tip yerlere giderken kros motosiklet kullanman daha avantajlı olacaktır senin için hem zorluklarla daha kolay başa çıkarsın hem de istediğin her yere motorunla girebilirsin.
Teşekkür ederim, evet haklısın. Yolların tamamına yakını yine asfalt yollar. Şimdilik böyle gittiği yere kadar…:)
Dostum resimlerin şahane
birkaç bilgi rica edeceğim senden
hangi kamera ile çektin resimleri ve çektiğin yerler tam olarak nereler
antalyanın nereleri ben şimdi çadırımı alıp yola koyulacağım motor bile yok!
nereleri önerirsin böyle doğa harikası insansız çadır kampsız tamami ile free olarak
cevabını bekliyorum.
alp bey,seyahat anılarınızı çok keyifle okudum,bende bir motorcu olarak gurur duydum.cesaretinize hayranım.bu size bu günkü ikinci cevabım.yalovadan bolu abant ve oradan yedi göller e motorla hangi rotada gitmemi tavsiye edersiniz.emniyetli rota hangisidir.otobanı kullanmak istemiyorum,eski asfalt yol emniyetlimi.tavsiyeleriniz nedir.
Yalova’dan cikip iznik golü kiyisindan abanta oradan bolu merkeze, ardindan da yedigollere ulaşabilirsiniz. Eski Bolu dagi yolu kucuk motorlar icin sorun olmuyor, yollar genelde bos
Alp abi hayal ettiğim hayatı yaşıyorsun asya nostalji aldım üniversite öğrencisiyim peşinden geliyorum.
Vay, ne güzel! Birileri daha yollarda olacak.:) Yolun açık olsun Murat.
Harika bir Akdeniz turu olmuş, anlatım, fotoğraflar, en çok da Olympos müthiş.) bayıldım.. enfes bir blog hazırlamışsınız, tebrikler.. sıkı takipçisi olucam..
Teşekkür ederim Yağmur. Akdeniz sonbaharda harikadır, yine Akdeniz’in mevsimi geliyor benim için. İçim kıpır kıpır, gitmek istiyorum. :)
Selam dostum. Sitedeki diğer yolculuklarınıda inceledim. Uzun yolculuklar için sivi sogutmali bir motorsiklet olmali mi? Boxer ile yurtdisi yolculugunu nasil degerlendirirsin? fayda-zarar kombinasyonu yaparsan sevinirim. saygılar. Bu arada gezilerine motorsikleti ile eşlik edecek bir arkadaş arıyor musun? İki Teker Bir Dünya serüvenini başlatan arkadaşımız kuzeydogu asya dönüşü, amerikaya gitmeden once farklı açıdan video ve fotograf çekecek ve yoldaslik edecez bir arkadas edinmişti. Süt şişesini kesip el için rüzgarlık yapacak kadarda kısıtlı bütçeleri vardı. Allahım ne olacak motorcuların sonu…
Selamlar,
Sıvı soğutmalı olmasa da olur derim.
Fayda/zarar konusunu müsait bir zamanda değerlendiririm ama genel olarak yarı yarıya bir durum var. Boxer’a avantajlı diyebilmemiz için daha güçlü olması gerekir diyorum.
Yolculuklarımı tek başıma yapmayı seviyorum; pazara da gitsem, mağazaya da gitsem tek gitmeyi severim. Hem yanımdakini sıkmak, hem de o sıkılacak diye kendimi engellemek istemem.
İki Teker Bir Dünya projesi de bir süre sonra tek kişiye düştü. Açıkcası uzun yolculuklar tek kişiyken daha sağlıklı.
Bu arada; bizim yine motorlarımız var, bir şekilde benzin alacak bütçemiz de oluyor. Ya bisikletle ciddi tura çıkanlara ne demeli, vize parası ödememek için dağlardan tepelerden kaçak geçen ne gezginler var. :)
*-edecek*+edecek
hiç korkmazmısınız ıssızlıktan, sessizlikten. . ben de motorsiklet ile sizin gibi çadır kura kura gezmek isterdim ama .. yanlız olmak bazen ürkütüyor insanı.. ama manzara ve alınan haz zannedersem paha biçilemez.. devamını bekliyoruz.
bu arada motorsikletin 4 vites olması sizi yordumu? büyük motor kullanıcısı olarak !?
hiç korkmam diyemem, zamanla alıştım ve kendimi bu konuda geliştirmeye devam ediyorum. ıssız ve sessiz yerlerin dışında tehlikeli diye uzak durulan yerleri de sevetim. ukrayna yolculuğumda savaş bölgesine yakın bir yerde çadırda kaldığım gibi.
motosikletimde bir üst vites aradığım zamanlar da oluyodu ama genelde yavaş gittiğim için büyük bir eksiklik yaşadığım söylenemez. boxerden inip litrelik motoruma binince zorlanıyorum ama, 6 tane vites var ve boxerın vites dizilimine alıştığım için bazen sıkıntı yaşıyorum
Kutluyorum sevgili “motorcu” ve “fotoğrafçı” arkadaş… Ve gıpta ediyorum… Ve teşekkür ediyorum… İyi ki varsınız. İyi ki bizlerden birilerinin de bu tür “kahramanlıklar” yapabileceğini; bu iş için, BAJAJ larımızın da yetebileceğini bize gösteriyorsunuz… Sağolun.
Teşekkür ederim Ahmet bey güzel yorumunuz için.
Hakkında yazılacak onca güzel kelimeler var ama sen şu ikisiyle idare et Helal olsun…
motorsikler markası modeli hacmi ,yürek olmadıktan sonra bir anlam ifade etmez, bunu gezi yazını okuyarak daha iyi anladım
Teşekkürler hocam.
dostum çadır kurdun motorsikleti de yanına koyuyorsun. Tehlikesi olmadı mı hiç şimdiye kadar? Sabaha kadar gözüme uyku girmez gelip motoru çalarlarsa diye.
Çadırda motor hiç aklıma gelmiyor bile, dibimde ne olacak diyorum sanırım. :)
Merhabalar..
Farklı bir sorum olacak. Bunun cevabı belli zaten ekranda durmakta ama olsun.
Bazı fotolara bakınca yalnızlığın aslında mukemmel yanı harici acı tarafıda gözkuyor. Hani bır kişi dahi olsa onla cıksam dyorum bazende ya bosversene teklık ıyı..elbette ki iyi.yol sana sen yola..dıledgınde dur kalk yat eglen agla gul.
ama bıraz karamsarlık kapladı içimi gece vakti.
onca guzel durak yer tekde gecılmemelı. e şimdi zorakı dostmu yapmalı kendımıze?yanı içinden ckamadım guzel kardesım üstadım. vespa gts 250 sahıbıyım. ılk uzun yolumu edırneye 2016 da ekımde yaptım. link..
https://www.youtube.com/watch?v=z3JSzA4LpZQ
o gunesı batırıp doğusunu gordgunuz yerler o camurlu yollar…dedıgınız gıbı zorlu olan ama heyecanlı olan yerlerı..yolda gtmek ayrı bseyççama edırnede yolda durunca (molalarımı benzın ıstasyonu harıc anıden saga cekıpde verıyordum) sıkılıp 5 dk sonra yola hemen ckıyorumçdursam ne olcak sohbet mı etcem.yanı o muhtesem zevk bıan ıc daraltmasına donuyor.
belkı bu seyahatın ana amacıda etkendır.ornegın desemkı fethıyede dostum var onla kalcam 5 gun.burdan ıstanbuldan cık gıt.o yolculuk koymuyor ama o turlarda kırlarda koylarda tek kalmak gtmek ..ya sıkıcı bıyaz yazdım belkı am aduygu paylaşayım dedım:)saygılar
Merhabalar..
Farklı bir sorum olacak. Bunun cevabı belli zaten ekranda durmakta ama olsun.
Bazı fotolara bakınca yalnızlığın aslında mukemmel yanı harici acı tarafıda gözkuyor. Hani bır kişi dahi olsa onla cıksam dyorum bazende ya bosversene teklık ıyı..elbette ki iyi.yol sana sen yola..dıledgınde dur kalk yat eglen agla gul.
ama bıraz karamsarlık kapladı içimi gece vakti.
onca guzel durak yer tekde gecılmemelı. e şimdi zorakı dostmu yapmalı kendımıze?yanı içinden ckamadım guzel kardesım üstadım. vespa gts 250 sahıbıyım. ılk uzun yolumu edırneye 2016 da ekımde yaptım. link..
https://www.youtube.com/watch?v=z3JSzA4LpZQ
o gunesı batırıp doğusunu gordgunuz yerler o camurlu yollar…dedıgınız gıbı zorlu olan ama heyecanlı olan yerlerı..yolda gtmek ayrı bseyççama edırnede yolda durunca (molalarımı benzın ıstasyonu harıc anıden saga cekıpde verıyordum) sıkılıp 5 dk sonra yola hemen ckıyorumçdursam ne olcak sohbet mı etcem.yanı o muhtesem zevk bıan ıc daraltmasına donuyor.
belkı bu seyahatın ana amacıda etkendır.ornegın desemkı fethıyede dostum var onla kalcam 5 gun.burdan ıstanbuldan cık gıt.o yolculuk koymuyor ama o turlarda kırlarda koylarda tek kalmak gtmek ..ya sıkıcı bıyaz yazdım belkı am aduygu paylaşayım dedım:)saygılar
bu arada gercekten kumsalda adamı kesseler bcseler dycem ama bunu goze almayan kafkasları dogu avrupayı gezmez kımbılır..
Merhabalar Murat.
O iş çok karışık, bu yolculuğu hatırlıyorum, keyif almıştım. Yalnız kalmaya ihtiyacım olan bir dönemdi. Şimdi olsa sıkılabilirdim oralarda, emin olamadım. Son yolculuklarımda bana eşlik eden bir yoldaşım var. O güzel yerlerdeki mutluluğu paylaşıyor olmak, oraları daha gerçekçi kılıyor. Yalnızken daha yavan, ama özünde yine güzel. Eski yolculuklarımdan hatırlıyorum, bazen günlerce ağzımı açıp konuşmadığım anlar oluyordu. Yemek içme dışında ağzını açmamak, kendi sesini duymamak da garip. O farklı büyüyü de seviyorum. Kanaatimce sağlıkla yolda olduğun her an güzel.
Şimdiye kadar anca çadırımı kestiler, adam kesmek zor. :)
eline emeğine sağlık motorcu kardeşim..zevkle okudum..tenha bölgelerde biraz hem motorculuk açısından hemde yanlızlık açısından biraz risk almışsın sadece. malum zaman çok kötü. korunmasız ve yanlız insan, kötü niyetli kişilerin aklında şeytanlık uyandırır.ama yinede cesaretinin her türlüsünü taktir ettim. tekerin düz bassın..
Haklısınız, ama risk almayınca da pek keyifli yaşadığımız söylenemez. Yine de tedbiri elden bırakmadan dikkatli olmaya çalışıyorum.
Bende Hoda cbf 150 ile yapmak istiyorum kısmetse
Selamlar. Bizde eşimle artçılı olarak Xmax 300 ile İstanbul Antalya İstanbul 2000 KM yol yaptık :) Çok yorucu ve çok güzeldi ama çok eğlendik, herkese tavsiye ederim.
http://www.aybardumlu.com/article/istanbul-antalya-istanbul-motosiklet-turu-yamaha-xmax-scooter
Güzel gezi olmuş.Ellerine ayaklarına sağlık.Devamını dilerim.
Hayatanın AŞKINI bulmuşsun ama çok çabuk atlamışsın o bölümleri…
İnternet de dolaşırken yazınızı yeni gördüm tek kelimeyle süper sizinle birlikte bu yolculuğu yaşamışım gibi hissettim ,tebrik ederim
Teşekkür ederim